devleti çatır çutur siktiğimiz yıllardı. biletle aynı kalınlıkta bir kağıda, biletteki yazıları basıyordun, otobüse binerken başın dik bir şekilde bileti atıp yoluna devam ediyordun. toshiba distiribitörlüğü yapan abimiz sağolsun güzellik yapıyordu bize. o zamanlar tarayıcı falan bulmak kolay mı amk.
not: sene 90'lar.
ardından bir icat çıkardılar. baktılar satılan biletle, gezinen yolcu sayısı bir değil. bu durumu elektrik idaresi yeni yeni çözdü misal hehe. yeni makinelerde biletin kağıdının kalınlığını ölçen bir makineydi. ilk etapta bu ne lan? desekte zaten biz o ihtimali düşünmüştük.
ilerleyen yıllarda elektronik yada manyetik sisteme geçilmesiyle birlikte o saatten sonra yapacağımız şeylerin sonu olmadığını anladık yani sahte para basmaya ramak kalmıştı. derin bir nefes alıp, öğrenci belgesiyle indirimli kart çıkarttık ardından istiklal marşı okuyup dağıldık. o zamanlar ucuzdu ulaşım be hey gidi hey.
2007 yılında yeni türk lirası furyası eserken, kimse paradan ayıkmıyorken 50 lira parayı 30 liraya satan arkadaşıma 'olm madem bu para gidiyor sen niye satıyorsun, harcasana?' dediğimde 'kanka ben birikim yapmak istiyorum, bankalar sahte parayı alırsa geri de vermiyor.' demişti. böyle de bir anımdır.
not: istanbul'da değildim. başlığı tekrar okudum. lan dedim yazdın o kadar silme. laaan dedim.