Bizim toplumumuz şu sıralar biraz fazla ak-kara derdiyle yaralı. Gride kalmanıza olanak tanımamaya çalışanlar epeyi çok.
Çoğumuz da zeten ayak uydurduk bu bölünmeye. Kendimizi hemen atıyoruz saflardan birine... Kendi safımıza eleştirici bakmak çoğun aklımıza bile gelmiyor. Belki de gerçek, bu saflardan birine düşmemiş de dağılmıştır diye düşünmüyoruz hiç. Aslında gerçek dağınık durumda... Gerçeğin sınırlarını keşfetmek için sakince, empatik düşünmeye çalışmak, nefsimizi kıyaslamak yeterli. Ama alışkanlıklar...
Oysa Ortaçağ, evet Avrupa için karanlıktı ama o günün islam dünyası için değildi. Çünkü o sırada Dünyanın Merkezi Doğu'ydu. Üniversiteler, çeviri orduları, cebir, astronomi, tıp... Batı ise cadılar ve engizisyonları yaşamaktaydı ve barbardı. Fazıl Say'ın bunu bilmemesi anlayışla karşılanabilir çünkü tüm cumhuriyet dönemimiz, bu ortaçağ karanlığı yanlış edebiyatının üstüne kurulmuştur. Türkiye'nin bağımsız düşünmeye üşenen tüm aydınları bu bilinen kalıbı tekrarlayıp giderler.
Buna karşı hükümet yanlısıysanız hemen Fazıl Say'a tepeden bakacaksınız, ağzınız yarım yamalak kal dese bile içiniz güle güle diyecek ve onun kaygısında hiç gerçek payı aramayacaksınız... Onun Sivas katliamına karşı, şair Metin Altıok'a yönelik duygularına ve bunların etkisinde kalarak gösterdiği naif ama içten, duygusal tepkileri abartılı bulacak ve Madımak Oteli'nin kebapçı yapılmasına karşı çıkanlara yaptığınız gibi ona da uzaylı muamelesi yapacaksınız... Köylülerin değil köylülüğün yaygınlaşmasına ses etmeyeceksiniz.
Milliyetçiyseniz, ha Orhan Pamuk ha Fazıl Say diyerek ikisini de aynı kaba koyarken, tutarlı olmak adına katliamlara arka çıkarak Türklerin alnına aslında bir kara lekeyi kendinizin sürdüğünün farkında olmayacaksınız... Oysa hem Orhan Pamuk hem Fazıl Say, ikisi de devletimizin, cumhuriyet halısının altına süpürdüğü *Ermeni Katliamı ve *Sivas Katliamı gibi pisliklere kendi yöntemleriyle dikkat çekmeye çalışmışlardı. Ama siz zaten her durumda devleti savunup, bireyi teferruat görenlerdenseniz, sizin için sadece "ya sev ya terk et" sloganı temel düstur olmayı sürdürecek... Garip başka bir nokta, gidecek olanın da git diyenin de değişik dozda (Körleştirici ulusalcılık paranoyası) kup virüsü'nün etkilerini taşıması.
Bu tartışmada dikkat edilecek şey, Fazıl Say ya da hükümet ya da ona git diyenler arasında bir tercih yapmak zorunda kalmadan, üç tarafı da eleştirebilmeyi başarmak... Çünkü üç taraf da eleştirilmeyi hak ediyor, üç tarafın da eleştiriye ihtiyacı var... Yanlış olan ise körü körüne birinin tarafını tutuvermek... Hep yaptığımız gibi...