Bu Metro olayı bana acayip ilham vermeye başladı.
E ilham denen şeyi de yakaladınmıydı bırakmamak lazım.
ilham yokken kötü kötü şeyler yazıyorsun. Kızanlar oluyor, kızancıklar oluyor. Sonra amcanın biri seni hayatından siliveriyor. Yetmiyor ikisi siliveriyor. Sevilmediğini hissediyorsun. Kötüyüm ben galiba diye düşünüyorsun.
Yazmak değişik bir şey. Ben genel olarak yazarak kazanıyorum. Kazanmak için yazdıklarım sadece kağıt üzerinde bir şeyler ifade ediyor. Zamanı geçince ucuzlaşıp değersizleşiyor. O yüzden böyle şeyler yazarak kendimi eğlendiriyorum. Kimsenin de yazdıklarımı ciddiye almasını istemiyorum.
Ne demiştik? Metro efem
Metro, bir toplu ulaşım aracı. Birbirini tanımayan yüzlerce insanın vagonlara dolup dolup boşalması toplumsal bir hareket ama boş, nötür, sıfır, ziro. Bir vagonda bizim köyün nüfusundan çok adam iç içe, omuz omuza, bazı ayıpladıklarım kucak kucağa
Örneğin ben böğün bi adamı koklaya koklaya geldim.
Düşün ki bir ananın yavrusunu bu kadar koklamışlığı yoktur. Vagonun içerisinde insanlar o kadar yakın ki birbirine, kendi kardeşiyle akrabasıyla bu kadar iç içe ve bu kadar uzun süre birlikte vakit geçirmemiştir. Bir de metrodan çıkarken itişmeler var. Sanki az ilerideki yürüyen merdiveni kaçıracak gibi kalabalığı yarıyor hain. Sanki o metroya binmemiş de metro ona binmiş gibi koşuyor deli.
Yani metrodaki bu birbirine yakınlık ama yabancılık bana çok ilginç gelmeye başladı. Dibindeki adamın gözünden gözünü kaçırma mücadelesi vererek uzun süre yolculuk yapmak ve bunu her sabah ve akşam tekrarlamak ne zor? Bir de vagonda bir yaşlıya denk gelindiğinde ona yer verme mecburiyetiyle hesaplaşanlar ve bu mücadeleye yenik düşerken etrafını kesen kahramanlar da var.
Bana da bazen yaşlı piyangosu vurmuyor değil. Ben bu durumda sakallarımı düşünüyorum. Ulan diyorum sakallarımın yüzde otuzu beyazlamış, ben de yaşlı sınıfına girmiyor muyum yani? Uyku numarası desen bende iğreti durur. Sonra yer vereceğim adamı iyiden iyiye inceliyorum. Nasıl, sağlıklı mı, ayakta uzun süre durabilecek gibi mi? Yaşlı numarası mı yapıyor yoksa? gibi şeyler. Şartları uygun buluyorsam yer veriyorum. Bu işin sözleşmesi olsa imzalarım. Ama yer verirken "bak ben bu adama yer verdim ha!" duruşu yapmamaya da özenle gayret ediyorum. Pişmanlığın yerini dizlerime doğru inen bir huzur kaplayıveriyor. Bu toplumsal olaydaki en anlamlı reaksiyon da bu sadece.
Sonuç olarak büyük kentlerdeki omuz omuza, diz dize yabancılık böyle bir şey işte. Merhabadan, bir gülşümseyişten uzak bir birliktelik. Bir yaşlıya yer verirkenki içtensizlik. Hayatın en sıkıcı parçası ama çok zamanını alan bir mesele.
Somurtmaksa bu işin en temel gereği