fırtınalara çıkamayacak kadar korkak; dingin sularda duramayacak kadar heyecanlı olmaktır...
ne güneşe çıkabilir-gözlerini alır- ne de gölgede kalabilir -üşütür-...
hayatın; arada kalmışlık hal ekini yaşar...
insandır en nihayetinde;
superman değildir ki asla olduğunu iddia etmemiştir...
yani; o da bir düzen ister aslında...
hayal kurmayı dener; depremde yıkılan onca hayaline rağmen, dilek tutamadan kayan yıldızlarına rağmen...
kurar da; iskambil kağıtlarıyla yapılan evler gibi de olsa; ruhsatsız da olsa düşleri vardır...
rutsatsız düş taşımak yasaktır, yakalatır!
gitmekle gitmemek, kalmakla kalmamak arasındaki çizgiler çok kalındır;
bir tarafa geçmeye çabalarken -ki kendisi yorgundur oldukça- diğer taraf aklını çeler...
tekrar en başa dön...
işte hep o ibne çizgiler yüzünden! ne olurdu biraz daha ince olsaydı da, bir tarafına geçebilseydim diyip;
yaşananların faturasını kesmeye çalışır yine bir başka şeye!
sevmek belki değil ama sevilmek bir ihtiyaçtır diyip;
yalanlar söyler ve bu yalanlar kendisinedir çünkü bilir ki kendisini kandırmak çok kolaydır...
başta kendi iyiliği içindir; korkak ya bu...
mutsuzluktan korkar...
mutlu olabilmek için...
ama bir bakar; üzerinde, altta kalanın canı çıksın oynanmış ama canı çıkmamış birkaç iyi duygu parçası vardır içinde;
mutluyken, mutsuz etmekten de korkar sonra...
yine yalan girer devreye; bu sefer karşıdakinin mutluluğu için...
ne bir şeyi sahiplenir; ne de sahiplenilir...
ne tam olarak anlayabilirsin; ne de ben hiçbir şey anlamadım diyebilirsin...
ama anlasaydın; emin ol hak verirdin...
çünkü o sadece sana değil; hiçkimseye ait değil...