Cihân-ârâ cihân içindedür arayı bilmezler
O mahiler ki deryâ içredür deryâyı bilmezler
dünyayı, evreni süsleyen* evrenin içindedir, (onlar) aramayı bilmezler. tıpkı denizin içinde olup da, her tarafı deniz olduğu halde denizi bilemeyen balıklar gibidirler.
harabat ehline dûzah azâbın anma ey zahid
Ki bunlar ibn-i vakt oldu gam-ı ferdayı bilmezler
ey kendini maneviyata-ibadete vermiş zahid kişi, harabat ehline, underground mekanlara takılan tayfaya cehennem azabından bahsetme. çünkü bunlar anı yaşamaktadırlar, carpe diem demektedirler. bundan ki gelecek kaygısı nedir bilmezler.
Şafak-gûn kan içinde dâgını seyr etse âşıklar
Güneşde zerre görmezler felekde ayı bilmezler
aşıklar şafak kızıllı rengi kan içinde yaralarını seyredeler ki bu renkten dolayı güneşin küçük bir hüzmesini göremez gözleri, yörüngesinde gezen ayın ne olduğundan ise haberleri bile yoktur.
Hamîde kadlerine riste-i eski * takub bunlar
Atarlar tir-i maksudu nedendür yayı bilmezler
bu aşıklar, aşktan bükülmüş vucutlarına, ağlayarak adete gözyaşından bir ip takarlar, bir yaya benzeyen bu halleriyle maksut okunu, biricik gayelerine giden oku atarlar ama asıl yay olan kendilerini unutmuşlardır. kendilerini bilmezler.(hala anlamayanlar için; sürekli gözyaşı akıtan aşığın gözyaşı yere dik olarak iner ve ipe benzer. vücutları da eğik olduğundan, bu halleriyle bir yayı andırırlar)