Bir ömür kopuk yaşamak... Düşüncesi bile korkunç geliyordu. içimde uzun zamandır büyüyen bir boşluk vardı arkadaşlar, ne yapsam kendimi huzurlu hissedemiyordum. "Nereye kadar gidecek bu" diyerek söylenirken islami bir tarikatta huzur bulacağımı hissettim. IŞiD'in videoları ve o lirikal ilahisi hücrelerime glikoz gibi işliyor adete şeker tatlılığıyla ruhumu okşuyordu. Dayanamadım Okuyucular camiasının kapısını çaldım. Kızılırmak kıyılarında, o taşra bozkırlarında dergaha aşina Yunus gibi yüzümü eğdim dileğimi söyleyip duyur istedim. Kırmayıp içeri aldılar. Badem bıyıklı bebek suratlı abimiz Risale setini masaya koyup, sohbet etmeye başladı. Delikanlıya yakışır vaziyette gözlerine bakarak dinledim. Ara ara konuya ilgili olduğumu anlasın, ciddiyetimin farkına varsın, o kadar yolu boşuna mı geçtim ulan deyip "hadi ya", "ciddi misin ağabey?", "Allahım büyüksün" nidalarıyla adeta küçük çılgınlıklar yapıyordum. Vekilliğe başvuran aday adaylarının seçim otobüsü gibi sözlerimi tekrarlayıp ne kadar istekli ve iddialı olduğumu belirtiyordum. Konu konuyu açtı ağabeyimiz aidat isteyen okul müdürü gibi ikaz ede ede sohbete devam etti. Çaktırmadan saate baktım aradan 4 saat geçmiş. "ağabey gayet zihinde kalıcı manevi olguyla adeta hacı oldum, müsade buyur az ıslahat edeyim, sende sevaplan bende" dedim. "namaz kılalım sonra müsade senin mübarek" diyerek seccadeyi serdi. Şükürler olsun ilahi tecelli diyerekten namaza durduk. Yaklaşık bir saat kadar sonra namaz tesbıhat derken ben iyiden iyiye "ne s.kim iş lan" diye söylenirken infaz koruma memuru gibi ikinci vardiyaya geçtik.Nöbetçi mahkeme usulü ağabey değişime gidildi. Sohbet yeniden alengirli şekilde devam etti. Yeni ağabey sürekli Galapagus kaplumbağası gibi 200yıl yaşamayacağımızı, toprak olup ahirete intikal edeceğimizi, salih amelden başka arkadaşımızın olmadığını belirterek sohbeti şükür edasıyla uzattı. Betimleme sanatını konuşturan, mecazi mürsel alanında çift dal yapan ağabeyimiz iki konuda bir caddedeki kurumuş ağacı göstererek "Erik gibi olacağız olgunlaşacağız" derken "ağabey o kayısı ağacı benim dedem Kahramanmaraş'ta çiftçi" dedim benimle inatlaşma safasına geçip Orta doğuya yaptırım yapan Obama gibi ev senatosunu tarafına çekmeye çalışıyordu. Adeta barış elçisi olup doğruyu haykırıyordum ki ezan okundu ve tekrar namaz arkasından sohbet geldi. istisnasız gecenin ilerleyen saatlerine kadar sohbeti sürdürdük sabah şafak ağrırken evden ayrılıp kendimi sokaklara bıraktım. Kulağımda hala "anladın mı Smith?", "anladım abi" sözleri yankılanıyor. Bu insanların neden dine tavır takıntıklarını şimdi daha rahat anlayabiliyorum. Orada kalan bir arkadaş resmen ağladı, aile zorunla kaldığı için ve nefret ediyor herşeyden. Böylece bir anım daha oldu, ibretlıkler rafına kaldırabileceğim. Hoş, pazar sabahı yazılanı kim okur muamma, zaten paylaşmak niyetine klavyeye dokundum açıkçası umrumda da değil. Hadi bol köpüklü rüyalar...