şöyle biraz baktım ama bu konuyla ilgili olarak en önemli ve herkes tarafından rahatlıkla bilinebilecek bir argümandan hiç bahsedilmemiş.
doğmak, aynen nefes almanın ilk anı gibi ortaya çıkar ve ölüm gibi, o nefesin verildiği bir son anı da içinde barındırır. bu bir bütündür, yani zaman aralığı belirsiz de olsa başlangıç ve son istisnasız, bir bütün olarak her yerde, her konuda ve her varlık için geçerlidir, güzelliği de tamamıyla bu noktada ortaya çıkar aslında. karalar bağlayarak çıldırmak ya da daha çok düşünerek bir sonsuzluk yaratabileceğini düşünmek inanılmaz derecede gereksizdir.
arzu kavramı her yerimizi sarmış ve yaşadığımız anların hepsi, gelecekteki arzularla kamufle edilmiş durumda, neredeyse hiçbirimiz mevcut anın mükemmelliğinin milyonda birinin bile farkında değil. hep planda, hep gelecekte olmak; ister istemez arzuların gerçekleşmeme korkusunu dolayısıyla "ya bunu, şunu yapamadan ölürsem" algısını oluşturuyor.
arzuları minimize etmek, sadece doğru düzgün bir insan olarak olayları gidişatına bırakmak ölüm korkusunu tam olarak yenmeye yaramasa bile bir farkındalık oluşturacaktır.
bu noktayı baz alarak başlayabilirsek bu konudaki oluşan algı, kendimize daha ileri aşamalarda belirli bir bilgelik katacaktır.