ömrü boyunca insanların okumasını, eğitim almasını ve bunlar karşılığında para ödememesini istemiş, bu uğurda savaşmış, savaşın sonunda idam edileceğini öğrendikten sonra bile yılmamış, düşüncelerinden taviz vermemiş, çocuk bedeninde dev bir "yürek" taşımış, yaşı küçük; "büyük insan".*
ölümsüzlüğe uğurlanışının 27. yılında birileri; "latin amerikali zibidi che gavara'yi taklide yeltenerek turk devleti'ni yikmaya kalkan, sonra da turkiye'de bir sovyet cumhuriyeti kurarak rusya'ya eklemeye calisan guruhtan bir kisidir." demiş... ömrü boyunca savunduğu, haykırdığı "tam bağımsız türkiye" ilkesinin ne olduğunu bilmeden, anlamadan. üstelik kendisini gerilla mücadelesi vermiş che gavara'yla*** kıyaslayarak. bilmeyenlere ek notlar; che guevara, mcadelesini bütün siyasi rejime karşı, gerilla taktiğiyle uygulamıştır. erdal eren ise yalnızca ama yalnızca anayasa'nın kendisine verdiği hakları kullanarak protesto eylemlerinde bulunmuştur. bu açıdan kıyaslanmaları son derece yanlış, ve en hafif tabirle "cahilliktir". bunun yanı sıra, hiçbir devrimci, türk devrim süreci boyunca türkiye'de bir sovyet devleti kurma amacı gütmemiş, yalnızca ama yalnızca ülkenin "kayıtsız şartsız" tam bağımsız olmasını, ülke genelindeki tüm "vatandaşların" eşit haklardan yararlanıp, sınıf, dil, din, ırk farkı gözetilmemesini istemiştir. bunlar da tüm t.c. anayasalarının başlangıç ilkelerinde olani fakat "iktidar sahiplerinin" tam anlamıyla uygulamadığı maddelerdir.
ölümsüzlüğe uğurlanışının 27. yılında birileri; "yasi kucuk falan da degildir. resmi kayitlarda 18 ise 18'dir. 18 yas da yasalarimiza gore resit sayilmak icin yeterlidir." demiş... erdal eren'in, işlediği "iddia edilen" cinayet suçu vuku bulduğunda 17 yaşında olduğu, ispatlanmış bir gerçek; yaşının mahkeme kararıyla 2 gün içerisinde büyütüldüğü de aşikârken. yani birilerinin bahsettiği "resmi kayıtlar", "memleket dahilinde iktidara sahip olanlar" tarafından değiştirilmiştir. bu birileri 18 yaşın, reşit sayılmak için yeterli olduğu bilgisine de vermiş bize. sağolsun var olsun. duacıyız...
ölümsüzlüğe uğurlanışının 27. yılında birileri; "idam edilmesi hic bir seyi halletmemismis" demiş... erdal eren'in adı geçen cinayeti işlemediği, otopsi, balistik raporları ve görgü tanıkları tarafından "açıkça" ispat edilmiş olduğu halde. merak ediyorum, bunu iddia eden bu arkadaşlar, sokak ortasında bir gazeteciyi, "abilerinden ve reislerinden" duyduğu saçma iddialar yüzünden sırtından vurarark öldüren o.s.'nin cinayet sonrası haber bültenlerinde "o.s.(17)" şeklinde geçtiğini görünce ne hissetmişlerdir. gerçi bu kadar vicdan yoksunu iddialarda bulunan insanlar bu iki "zanlı" arasındaki farkın nedenini göremeyecek kadar da kördürler. neyse...
ölümsüzlüğe uğurlanışının 27. yılında birileri; "bunun gibi canileri bagislamak neyi hallediyo peki ? bu tip suclarda idam adaleti yerine getirir ve devleti ortadan kaldirip, ulke topragini baska bir ulkenin topragina katmaya meyillenenlerin yildirir." demiş... hakikaten düşünüyorum yaa, eğer erdal eren idam edilmeseydi, şu an ne bu rehaf(!) seviyesinde olurduk, ne bugün sahip olduğumuz eğitim ve sağlık hizmetlerinin kalitesine yükselirdik(!), ne borsamız bu kadar yükselirdi(!), hatta ve hatta futbolda bile bu kadar başarılı olamazdık. iyi ki idam edilmiş bu erdal yahu.. yine merakımdan soruyorum; acaba bu iddia sahipleri, 30000'den fazla kişinin ölümünden sorumlu olan "abdullah öcalan"ın hala "asılmayıp beslendiği" ülkelerinde neden protestoeylemlerinde bulunmuyor. acaba erdal eren bu o.ç.* dan daha mı çok suç işlemiş bu iddia sahiplerine göre. neyse...
ölümsüzlüğe uğurlanışının 27. yılında birileri; "daha ne olsun." demiş... hakikaten daha ne olsun. erdal gitti, ortaklık bitti. ne güzel hepimiz satılmış bir medyanın kuklası olarak bize ne veriliyorsa onu alıyoruz. evlerimizde konuşulan tek şey dizilerdeki olaylar, maçlar. gençlerin ülke siyaseti hakkında hiçbir fikri yok, ya da varsa bile "abilerinden, reislerinden" duydukları ile sınırlı. medya gaz verince sokaklara dökülüp "her türk asker doğar" diye bağırıyoruz. birkaç gün sonra bir maç ortaya çıkınca tüm o kızdığımız şeyleri unutup "ulan norveçe ne koyduk beee" diyoruz. hakikaten ya, daha ne olsun...
entrymi sonuna ulu önder atatürk'ün "bursa nutku"nu da ekleyeyim ki, "abilerinden, reislerinden" başka bilgi kaynağı olmayanlar, belki merak eedip bir şeyler öğrenir.
"türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük kıpırtı ve davranış duydumu, 'bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır' demeyecektir. hemen araya girecektir. elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. polis gelecek, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. genç, 'polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir' diye düşünecek, ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. mahkeme onu yargılayacaktır. yine düşünecek, 'demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek!' onu hapse atacaklar. yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, ismet paşa'ya ve meclis'e telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. diyecek ki, 'ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. araya girişimde ve eylemimde haklıyım. eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek benim görevimdir!' işte benim anladığım türk genci ve türk gençliği!"