hatırlıyorum da ilk telaşı, ilk heyecanı
ne ben selam vermiştim ne de o
buz gibi ve tozlu yüzü, hüznü andırır gibi bakışı,
kocaman yazılı ve sert görünümüyle dimdik duruyordu karşımda...
hiç bilinmezdi ne vedalara ne ayrılıklara sahne olacağı
aşti, ne sen bana ne de ben sana dargınım
ama aşti ben çok yalnızım...
ayrılıkların gününde yani bir pazar akşamında
hatırlıyor musun ; buğulu gözler, buğulu bakışlar
dokunsan ağlayacak bir adamın ufak adımları vardı eteklerinde,
ilerliyordu ondört nolu peron ve onu bekleyen acı son
hey! beyamca kalkıyoruz...
hatırladın mı ? öylece bırakmıştın beni,
hani kal diyecektin, hani bu şehir beni sevecekti,
hani sevecektin aşti
öylece dedim, öylece izin verdin gitmeme...
oysa yüreğim vardı arada, oysa gözlerim vardı,
arada aşk vardı aşti
yakışır mıydı sana...
ama kal deseydin, bi kal deseydin; sabaha kadar burada, bu yerde
hani o firkatiyle ağlatan, vuslatıyla sevindiren yerde,
hani o yolların sonunda,
hani o sert yüzünde, hani gönlünde gönlünde kalmaz mıydım?
yine de ne ben sana dargınım, ne de sen bana
ama aşti ben çok yalnızım...
hatırlıyor musun ?
elimde son hatıram, üzerimde sinmiş kokusu,
biraz da burukluk, biraz kaybetmişlik yani
son kez diyordu bir ses oysa veda sözleri çoktan söylenmişti.
son sigara yakılmıştı artık. artık burası ankara değildi
inan inan musti değildi burası ankara,
hayır aşti gelme üstüme, son sigara yakıldı.
birden hayal meyal bir görüntü, bir ışık belirdi sanki
sanki tüm sesler susmuş yalnızca o duyuluyordu...
evet geldi. geldi aşti,
yarı ıslak saçıyla, incecik bir hırkayla, delikanlı bir yürekle
sanki yüzyıl görülmedik bir hasretle geldi. aşti 'ye yakışır bir veda olmalıydı,
eve gidince beni ağlatmalıydı,
bir filmin en müthiş sahnesi çıkmaz ya aklından
işte öyle devamlı gözümde durmalıydı..
ah ! aşti dedim ya sana yakışır bir veda olmalıydı
son kez tutuyordu eller birbirini,
son kez bakıyordu gözler,
sözler veriliyordu, yeminler ediliyordu,
sen de duydun aşti , sen de gördün
nasıldı ama....
soruyorum sana uğradı mı hiç peronlarına böylesi ?
yaşadın mı böyle bir vedayı ha!
hadi aşti söylesene şahit oldun mu böyle bir aşka ?
ne yollar, ne mesafeler, ne sen, ne de hayat, ne de hayat aşti ayıramazdı...
ağlamak istiyordu canım
ama belli etmemeliydim
serde erkeklik vardı.
aslan gibi gidecektim,
nasıl olsa yol sabaha kadar sürer
annemin dualarıyla okunan mendilime gizliden gizliye
bir iki damla gözyaşı akıtırdım, akıtırdım da...
ya boğazımda ki düğüm, onu ne yapacaktım ha!
ne yapacaktım aşti
allah aşkına söyle
yürekteki bu ayrılık acısını ne yapacaktım ?
isyan mı sabır mı diyen bu soruyu
hangi mantıklı cevapla sonuçlandırıp yol alacaktım,
yol alacaktım ha!
nasıl geçerdi pencere kenarında sallanan bir baş
ve gözde bir damla yaşla, bu yol nasıl geçerdi ?
nasıl varılırdı "aşti" yazmayan bir otogara ha!
allah aşkına aşti...
ne ben sana dargınım ne de sen bana
ama aşti ben çok yalnızım...
aşti'de bir veda günüydü yaşanan
haklar helal edildi,
o sert çehresiyle aşti bir anlık da olsa ağlamaklı odu.
ama söz vermişlerdi birbirlerine, ağlamak yoktu
güleceklerdi gökyüzüne,
en güzel umutlarıyla uçuracaklardı uçurtmalarını
hayalleri bir bir gerçekleşecekti.
otobüs kalkıyordu artık...
ilerliyordu yeni hasretlere, yeni ayrılıklara, yeni gözyaşlarına,
yeni buluşmalar allah'a kalmıştı,
allah'a emanet etmişlerdi birbirlerini,
çok zordu....
ah aşti ah !
ah ayrılıkların çocuğu !
yalnız gecelerin sevdalısı !
ah çekilmez acıların durağı !
isimsiz aşklar mezarlığı !
ey kankırmızı sevdaların yitik limanı
duyuyor musun beni ?
bir türlü silemedin şu gözyaşımı,
bir türlü sevemedim ayrılığı
bir türlü aşti bir türlü anlamadın beni
anlamadın beni....
yine de ne ben sana dargınım ne de sen bana
ama ben çok yalnızım...