biri birine aşık olur, öyle aşık olur ki içten içe yanan bir köz gibi ya da henüz sönmemiş yanardağ gibi. aşık olan kişi bu aşkı içinde yaşar önce an gelir, karşı taraf öğrenir.
karşı taraf sevilmenin ve beğenilmenin verdiği mutlulukla sevene karşı bir sempati besler önce. karşı tarafı kırmaya ya da reddetmeye gönlü el vermez hele bir de onun da gönlü boşsa; bu tek yönlü aşk bir gönül yarenliğine dönüşür.
insan ister istemez kendini karşılık beklemeden seven ve aşık olan birini önemser ve sayar. nasıl saymasın, kendini seven birini saymamak bir bakıma kendini saymamaktır*.
zaman geçer. iki arkadaş sevgili olurlar. aşık olan taraf aşkına karşılık bulmanın sevinciyle hayata daha bir mutlu bakar. aşık olunanın gönlüne sevgi tohumları çoktan atılmıştır. o da tanıyarak aşık olur sevgilisine. öyle ki bazen bu aşk diğer aşktan büyük olur. çünkü bu aşk yaşanmışlıklardan kuruludur. diğeri gibi platonik ya da hayali umutlar barındırmamaktadır. gerçektir.
herkes böyle bir aşk ister tabi.
güzel bir kız, yakışıklı bir adam ve her birinde karşı tarafı etkileyecek bir parça zeka pırıltısı. tüm mesele uyumdur. uyum dediğin bir elmanın iki yarısıdır. biri yeşil diğeri kırmızı elma olabilir. diğerinin varlığında buluyorsa kişi kendini boşuna aşkı aramaya gerek yoktur. işte aşk orda tam içindedir.