Son bir yıldır görüyorum onu. Pencerelerimiz karşı karşıya zira. Çoğu akşam, bazen de sabahları oturuyor pencere kenarındaki koltuğuna. Dışarıyı gözlemiyor ama. Başı her zaman eğik. Eğik olsun zaten. Gözlerindeki kederi her gün görmeyi kaldıramazdım çünkü. Adımları yavaş. Kaşığı ağzına götürürken zorlanıyor, görüyorum. Titrek elleri her seferinde bir miktar yemeği üzerine döküyor. Seccadesi dizlerinde her zaman, takkesi başında. Evet, tıpkı derste gördüklerimiz gibi, tipik bir Parkinson hastası.
Lakin;
Ruhu da yavaş mıdır acaba hareketleri kadar? Titrek midir kalbi, romatizmadan eğilmiş parmakları kadar?
Dökülen çorbasına gözyaşları da eşlik ediyor mudur?
O da yorulmuş mudur, bedeni ondan yorulduğu kadar?
Ne hissettirir acaba, dün onu sevdiğine götüren bacakları, hapsedince şimdi onu, ahşap bir iskemleye?