dün dolmuşta üç kız kalmıştık. kızlar ayaklanınca ben de kalktım. ineceğim durağa daha varken hem de. kızlardan biri diğer kıza neden burada indik daha vardı dedi. burada inelim ne olur olmaz dedi diğeri. üç kız bir dolmuş şoförü. üçümüz de kalkınca birden dolmuş şoförü şaşkın şaşkın bize baktı. biz inince de son ses oyun havası çalmaya başladı. nispet için mi öylesine mi bilmiyoruz. eve geldim. zaten olayı duyduğum gün sabaha kadar uyuyamamıştım. gülerek ağlamaya başladım. sonra da kustum. ben özgecan'ı tanımadığım halde bu derece bir travma yaşamışken ablasını, kardeşini, ailesini düşünemiyorum. ben akşam olsun istemezken ailesi neler düşünüyordur kim bilir.
size çok tanıdık olan o insan artık yok. dün vardı bugün yok. yarın da olmayacak. hani derler ya ''ben kızımı öpmeye koklamaya kıyamazdım'' diye... Babasının elleri titreyerek kefene dokunamayışı gözümün önünden gitmiyor. kızının canı acımasın diye kefeni yavaşça öpüşü aklımdan gitmiyor.
düşünüyorum. bir hayat kararmadı orada. bir ailenin hayatı bitti. içime sancı doluyor düşündükçe. dolmuş derken bile midem bulanıyorken, dolmuşa binmeye korkarken korktuğuma utanıyorum.
üç hafta önce dolmuşta bir kadın ve ben varkenki o anı düşünüyorum. aklımdan geçenleri düşünüyorum. dolmuşa her bindiğimde aklıma gelen acaba burada kaç katil var, kaç sapık var düşünceleri geçip gidiyor gözlerimden.
iki hafta önce kardeşimden iki üç yaş büyük iki çocuğun annem ve beni taciz etmeye çalışmaları ve benim bağırışım geliyor aklıma.
sizce ben şanslı mıyım? özgecan'ın anası babası münevver'i izlerken ya da herhangi bir cinayet haberini izlerken akıllarına gelmiş miydi böyle şeyler yaşayacakları?
özgecan şanslı değildi. ben de şanslı değilim sen de.