var ile yok arasında olup net bir yerde olamamaktır. hiç olup dünyada. gerçek özgürlük müdür yoksa hayata dair acımasız bir ceza mı? kimse seni görmüyor. görse bile görme duyusunun ötesine geçemiyor. aman diyor, bana ne diyor; bir tek onun mu derdi var diyor, zaten 5 saniye sonra unutuyor. tıpkı zap yapılan kanal gibi.
sen böyle kalabalıkların arasından yalnız olarak geçiyorsun. tüketim yaptığında yani parayı kullanınca varlığın görülüyor. veya beklenmedik bir anda, mesela arabanın önüne pat diye çıkınca görülüyorsun. görevin doğarken verilmiş gibi:
her şeye rağmen yaşamak
3 aylıkken meme bekleyeni
2 yaşında altını pisleteni
7 yaşında okuma yazma bilmeyeni
15 yaşında aşık olan
20 yaşında askere gideni
24 yaşında apar topar evleneni
30 yaşında çocuğu olanı
40 yaşında geçim sıkıntısını daha çok hissedeni
50 yaşında iken daha sık emekli olma hayalleri kuranı
60 yaşında torun seveni
70 yaşında ağrılar çekip daha sonrasında ölüp gideni
kim umursar? kuralına göre yaşanan hayatın boktanlığında kimse umursamaz. ölünce anca nüfus idaresi senin adına bir kişi düşer. ayrıca umurda olmak için yalakalık yapılacak insan mı olmalı? köprü geçilesiye kadar dayı olmak umurda mı olmaktır? hayır, herkes yalancı. esas degerlerini bir çırpıda unutabilirler.
yaşamak dediğin uykular arası çirkin dünya. başka insanların atalarının koyduğu kurallarla kurulu dünyada, kurallar yanlış olsa da yaşamak ve kimsenin umurunda olmamak. dünya çirkin geliyor çünkü bir tek uyurken mutlusun. uyurken sen, sen oluyorsun. hayallerini orada yaşamak yasak değil ya? bu dünyayı, illa sonuna kadar yaşamaya gerek var mı?
yaşamak, hem de her şeye rağmen. hem de herkese rağmen. boş versene, kimin umrunda ki?