Kerkük'te akan kanı, duymazlar.
Akan kan, Türk ise, görmezler.
Türk'ten damlayanı, hissetmezler.
Sen yansan bile anlayamazlar.
Yabana, kardeş deyip, ağlar isen,
Ağlarına, göz yaşlarını katar isen,
Bilmediğin zâlime, yüreğine açar isen,
Ateşine odun atarlar da, düşünmezler.
Yüz yıla yakın zamân, bin yıl gibi geçti.
Lâkin bilmedik, ne zamân, böyle geçti.
Bekle, geleceğiz, diyenler, bizden geçti.
Zamân mı geçti, yoksa kardeş vaz mı geçti?
Vaz geçen yüreğin, adı kalır mı?
Adına Türk dese de, şânı kalır mı?
Kardeşini bırakanın, kardeşliği kalır mı?
Bizi burada unutanların, Türklüğü kalır mı?
Geçen her gün, zulüm iken,
Günün saâtleri, geçmez iken,
Sen, burada biz, unutmuş iken,
Yüz değil, bin de geçse şerefin kalır mı?
Dersin ki, Edirne'den Ardahan'a.
Öyleyse diğerleri, kalsın düşmâna.
Nasıl Türklüktür, atmak yamana?
Böyle rûhun, rûhu kalır mı?
Kür Şad'a varacaklardı, az kaldılar.
Kâtilin kılıcından, kan olup, aktılar.
Onları bilmem ki, ne zamân unuttular?
Onlar zâten, hiç yaşamadılar.
Kerkük Kal'ası'na kan düştüğünde,
Feryâd etti, seni görmediğinde.
Türk, ne zamân gelecek, dediğinde,
Bekleme, unuttu seni, diyemedik.
Ne zamân bitecek, bu büyük çile?
Musul'da, Kerkük'te, Tel Âfer'de,
Altunköprü'de, Tebriz'de, Urumçi'de,
Bir de Karabağ'ımın içinde,
Ne zamân bitecek, bu büyük çile?
Ankara dediğinde, Bakû'yü bilmezsen;
istanbul ile Kerkük'ü düşlemezsen;
izmir'i Taşkent'le bir tutmazsan;
Sivas'tan Ötüken'i göremezsen;
Sen hatırlama, unutacaksın bizleri.
Zâten hiçbir zamân yaşamadık, biz.