Ne zaman karikatür çizsem, dudak ya da ağız yaparken çizerken canım sıkılıyor. Sanki vücudun o kısmı olmasa, ifadelerin anlaşılabilirliği gözlerle daha iyi anlatılıyormuş gibi hissediyorum.
-Gözler kalbin aynası mıdır?
Bilmiyorum, en azından benim uzmanlık alanım değil. Diğer birçok şeyin de uzmanlık alanım olmadığı gibi.
Bildiğim bir şey varsa, genelde ağzın da koca bir ağız dolusu gülmenin ya da deyim yerindeyse geviş getirmenin de benim gözümde tekdüzelikten, alışılmış ifadelerden; farkındalıktan bir farkı yok. (Boşdeniz usulü salata)
Ne zaman ağzı olan bir karikatür çizsem, çizdiklerim karikatür sayılmaz; onlar sadece birer karakter, elim silgiye gider. Çünkü karakterin, karakterinden saptığını düşünürüm.
Dediğim gibi, ben bu işin uzmanı değilim. Eminim ağzın da kağıt üzerinde bir yeri ve hatta faydalı bir yeri vardır. Saçlarla her şeyi yapabilirim. Saçlardan halat yapabilirim; birbirinin saçlarını kullanarak sayfanın bir ucundan başka bir ucuna koşan karakterler. Saçlardan solucanlar yapabilirim, beyninin içine kadar solucanlanmış, mantığı tamamen arapsaçı olmuş karakterler. Saçlardan fırça yapabilirim, kimsenin ona bakmadığından emin olduktan sonra kulağını fırçayla temizlemeye çalışan zavallı ama doğal hatta biraz da kamburlaştırırım onu, yalnızlaşmış bir karakter.
Ama dudak yapamam. Yapsam da karakterin hikayesi biter, öylece kağıtta yer eder.
Neden şimdi ağız koydum ki buraya Serzenişte, Boş deniz yatağında chicken.
Ağzı olmayan insanları da sevebilirdik bence. Burun olsun; çizim dahi olsa her karakterin nefes almaya hakkı var. Hatta abartalım, boş yere ağzını yorup konuşanlardan biraz kısıp, burun deliklerini büyüttüğümüz karakterler olsun. Burun demişken, burun karakteri yansıttığı sürece. (Asyalı minik burun kompleksi)
-kara kraker
-karakter
-140 karakter
-kara ter
-terlik kara
Ne zaman karakteri oturmuş biri görsem, az cümle kullanır fakat kaliteli kelimelerle. Keşke hepimiz öyle olsak. Herkesin şakalaştığı, kendini aştığı, çok konuştuğu ya da gülerek doyduğu zamanları vardı. Karakteri oturmuş insan asla gülmez asla saçmalamaz diye bir şey yok. Ben burada ciddi konuların konuşulduğu zamanlardan bahsediyorum. Aksi de var tabii. Karakteri aceleci, pervasız, bazen de biraz boş biri gördüğümde, elimi ağzımın üzerine -gözlerimle, dokunarak değil; temaslardan pek hoşlanmam- koyar, sadece bakışlarından dinlemeye çalışırım. Tam olarak ne anlattığını anlayamasam da en azından ne hissettiğini az çok çıkarmaya çalışırım. (bkz. gözler kalbin aynası mıdır, bilir kişi?)
Neyse.
Gözleri bir çıkaralım bi oradanbi. Bu bi nereye gelmeli, bilemedim.