vatandaş olarak gezildiğinde yani dümdüz hiçbir sıfat olmadan; dokunma, bakma, açma, fotoğraf çekmeyin, flaş patlatmayın, nefesinizi nesneye doğru almayına kadar varabilecek uyarılarla karşılaşılır. peki ya başbakan veya cumhurbaşkanı için aynı kurallar geçerli midir?
elbette hayır. sarayda her şey yapılabilir. ofis olarak kullanılır, şatafatı göstermek için dış ilişkilerin temsilcilerine yönelik toplantı düzenlenebilir. tarihi halıya basılır, sandalyeye oturulur, bilmem kaç yıllık avize sizi aydınlatabilir. o zaman tarihin bir önemi yoktur. tarih bir araç olur. size hizmet eden, şahsınızın malı gibi. saray senin olur da padişah sen olmaz mısın? elbette olursun. vezirlerin (danışmanların) etrafında, dalkavukların(milletvekillerin, yazarların) hazır ve ağzının içine bakıyor.
osmanlı'nın ne güzel bir eseri diye övünürsün; nasıl yapıldığına ve dönemin şartlarına bakmaksızın. sen ofis olarak kullanırken tarihin bir gerçekliği mi kalır? aman boş versene... o taş yapıyı neden yapmışlar ki? müze olarak mı kalacaktı yani? bir arz-ı endam yapılmasın mı? bal gibi de kullanılır. davet de veririm, toplantı ve görüşme de yaparım. hem o dönem padişah da kullanmış. şimdi ben gelmişim, ben de kullanırım. saray ne ki? ülke benim ! içindeki kullar (vatandaşlar) dahil !
ben başbakanım, ben cumhurbaşkanıyım ben her şeyim. ben olmasam maazallah yani...