anaların bazen çok iyi iş çıkardığına tanık olmamıza vesile olan dizi biçimidir. bu başkarakter filinta mustafa'yı canlandıran adam * kimdir, daha önce nerdedir, birden bire mi ortaya çıkmıştır bilemiyorum ama abuk sabuk bir dizi yerine türkiye'de çekilmiş gelmiş geçmiş en iyi aksiyon ve en iyi dönem dizisinde (aslında sanırım genel olarak en iyi dizisinde) rol alması, hem de başrol alması çok isabetli olmuştur. oyunculuğu biraz tırt sayılsa da, endamıyla karaktere çok yakışmış olduğunu görmekteyiz. oyunculuğu zamanla gelişebilir - zira çok iyi rol yapamasa da, çok kötü rol yapıp kendini rezil eden bir durumu da yoktur. evet, mustafa'nın inanılmaz görünümünden dolayı izliyor olduğum gibi bir izlenim vermemek için * biraz diziyi inceleyelim.
dizinin en başarılı yanı hangisi, karar veremedim ama en başta türk dizilerinde en az görünen başarıdan bahsedeyim: karakterler çok başarılıdır. her kötülüğün başı olan en kötü adam, diğer kötü adamlar, yarı-kötü adamlar son derece karakteristik bir şekilde kurgulanmıştır ve bunları da çok iyi oyuncular canlandırmaktadır. filmin en iyi adamı olan kadı gıyasettin'in genel profili sanırım osmanlı alerjisinden muzdarip tiplerin en tüylerini tiken tiken eden karakter sayılabilir. bu karakteri canlandıran adamın * resmen osmanlı olmak için doğmuş olduğuna artık iyice kanaat getirmiş bulunmaktayım. adamın vurguları, aksanı, efendiliği, mimikleri resmen o dönemden fırlamış (yani o dönemdeki jest mimikleri bilemeyiz tabii de, adam öyle bir canlandırıyor ki karakteri, adeta aktör değil, bi kafiri asmaktan yeni gelip sete uğramış gerçek bi kadı). yine en kötü adam, şu ana kadar türk dizilerinde tanık olduğum en gerçek ve en karizmatik kötü karakterdir ve bu büyük oranda oyuncudan * kaynaklanmaktadır. ne yazık ki başarısız tek karakter, şaşırtmayan bir şekilde, filinta'nın yavaş yavaş abayı yakmaya başladığı 'çok güzel ve çok beyinsiz' iyilik meleğidir. daha önce hiçbir yerde izlemediğim için karakterin iticiliğinin kötü oyunculuktan mı, senaryodan mı kaynaklandığını tam bilemiyorum. ancak mantıken senaryoda kıza bahşedilen diyalogların saçmalığını göz önüne alarak, oyuncunun * pek de bir suçu olmayabileceği yargısına varabiliriz. bu da dizinin tek kusuru olarak nazarlık sayılabilir.
dizinin diğer hayran bırakan özelliği de görselliğinin kusursuzluğudur. dekorlar, kıyafetler, aksesuarlar ve milletin hali tavrının kusursuzluğunun yanında, ışıklar ve kadrajlar, sadece türk dizilerinin tamamına taş çıkarmakla kalmaz, pek çok filmle de yarışabilir. çekimlerin bu kadar iyi olması gerçekten şaşırtıcıdır. zira biz 'büyük prodüksiyon' ve 'tarihi dizi' diye 3 yıl boyunca muhteşem yüzyıl izlemiş bir toplumuz (ben de bütün bölümlerini düzenli izledim). 3 yıl boyunca bir tane bile doğru düzgün bir manzara animasyonu, gülünç olmayan bir savaş sahnesi ve resmen b.k gibi olmayan bir tane bile dövüş sahnesine tanık olmadığımız muhteşem yüzyıl'dan sonra, meselenin imkansızlıklarla hiçbir alakasının olmadığını da keşfetmiş bulunmaktayız (doğuş bütçesi nere, trt bütçesi nere). hadi paramız yok diye animatif sahneleri doğru düzgün yapamadın, elindeki kamerayla da mı tek tek bütün kareleri fotoğraf gibi çekemedin diye sorabiliriz artık muhteşem'e. demek ki önem verince oluyormuş: (bkz: filinta)
yerinde aksiyon dozu, vasatın üstünde mantık örgüsü, çok iyi müzikleri ve özellikle kötü adamın merkezinde olduğu klas diyaloglar da diziyi özel yapan diğer başarı unsurlarıdır. gelelim sabahtan akşama kadar ağzından hayranlık salyaları akıtarak amerikan dizisi izleyip kendini dizi sherlock'u zannedenlerin baktıkları noktaya: dünyada bildiğimiz manadaki dedektiflik hikayelerinin tamamı 'çakma sherlock' sayılmaktadır. suç öyküleri daha eskiye dayanabilse de, bizim aşina olduğumuz çılgın-dahi dedektif konsepti ilk sherlock holmes ile ortaya çıkmıştır ve bundan sonra gelenlerin tamamı bunun taklididir. dizi olarak en ünlü ve bariz taklit örneklerinden house md ya da da vinci s demons ile sherlock arasındaki 3 farkı sayın desem sayamayacak amerikan dizilerinin sürekli tv izleyen boş adam karakterlerine, cevabı kendim vereyim: 3 fark yoktur. 2 fark vardır:
1. house amerika'da, da vinci italya'da, sherlock da ingiltere'de geçer ve dönemleri farklıdır.
2. house doktor, da vinci mucit/sanatçı, sherlock da bir çeşit polis/ajandır.
bunun dışında alışkanlıkları bile birbirinin aynı olan bu dedektiflerin başkarakter olduğu dizileri birbirinden özgün bulan kişilerin, kendi ülkesinde yapılan hiçbir şeyi beğenmeme ve ısrarla yerme hastalığından kurtulmalarını beklememiz gerekmemektedir. türk diziciliğine/filmciliğine dair birbirinden kötü işleri eleştiriyorsak, nadir rastlanılan iyi işleri de övmemiz tutarlı olacaktır.
özet olarak: dönem dizilerini seviyorsanız, aksiyon dizilerini seviyorsanız, kriminal dizileri seviyorsanız, sherlock seviyorsanız, assassin s creedseviyorsanız, filinta gibi adamları seviyorsanız, zevkle izleyebileceğiniz türkiye'nin en iyi dizisidir.