hiçbir zaman büyük takım hocası olamayacak hocadır. tabi ki bazı kişilere göre. çünkü pahalı transferler istememektedir. elindekinden verim almak istemektedir. galatasaray'dan büyük bir takım yönetmemiştir.
evet, maalesef, galatasaray taraftarı içinde böyle düşünen var. "galatasaray'dan büyük takım yönetmiş olmalı daha önceden". "galatasaray'dan büyük" takım. evet lan, galatasaraylıyım deyip "galatasaray'dan büyük" bir takımın olduğunu düşünenler var maalesef... bakın okuyun bazılarının yazdıklarını. böyle...
neyse, ilk paragrafa dönelim. transfer istememektedir. isim yapmış futbolcuları liste halinde yönetime vermemektedir. bu yüzden bize yakışır bir hoca olamaz. maalesef taraftar profilimiz bu. maalesef insanlarımızın düştüğü hal bu... adam oturuyor menajerlik oyununun başına, o futbolcuyu satıyor, bunu alıyor, kara geçiyor, onu satıyor, sponsor ayarlıyor o futbolcuyu alıyor.
ama vergiden haberi yok. sigortadan haberi yok. kulüpte tesiste çalışanların maaşından haberi yok. seyahat masraflarından haberi yok. faturalardan haberi yok. sadece gelen bir para var onu biliyor. ama kar yağdığında stadın boş kaldığını, bilet satamadığını bilmiyor. futbolcunun biri sakatlandığında sağlık masrafından haberi yok, belki verdiği paranın yanacağından haberi yok. ülkedeki çeşitli olaylardan ekonominin etkilendiğini, yabancı para karşısında bir anda elindeki paranın değerinin düşeceğinden haberi yok. passolig uygulamasından dolayı bu sene bilet satışlarının yarı yarıya düştüğünü bilmiyor.
bilmiyor da bilmiyor. tribün gelirleri, sponsor ve naklen yayın gelirleri, ürün gelirlerinin hep aynı statiklikte geleceğini sanıyor, giderlerin de sadece futbolculara verilen bonservis ve maaş ile sınırlı olduğunu düşünüyor. çok bilmiyorum ama, o oyunda bunlara pek rastlamadım ben.
hal bu iken, geçiyor bilgisayarın başına, dünyanın en iyi teknik direktörü sanıyor kendisini ve ahkam kesiyor.
şimdi aslanım, ben şirket sahibi, yerel yönetimde de söz sahibi biri olarak ben seni biraz aydınlatayım.
sahibi olduğum bir kurumun başına bir yönetici getireceğim diyelim. ve sen geldin karşıma, şirketimin ceosu olacaksın. dedim ki sana "kardeşim sen beni nasıl daha iyi bir duruma getireceksin, anlat bakalım hele"
sen de işte anlatmaya başlıyorsun
"elimizdeki bütün elemanları çıkaracağız, x firmasında şu işi çok iyi yapan şu usta var, y firmasında şu işi çok iyi yapan bu muhasebeci var, z firmasında şu pazarlamacı çok iyi, kaç para istiyorlarsa verip getireceğiz"
sanıyorsun ki ben de hemen boynuna sarılıp "ooo, sen bir dahisin, hemen yapalım" diyeceğim. koçum, duyacağın tek şey koca bir "siktir" olur. ama ben yine de kibar davranırım merak etme. önce bir sorarım. "bunların bizim firmanın koşullarında verimli olacağının garantisi var mı? bu kadar emek verdiğimiz elemanları üzerine bir de tazminat verip göndermeye değecek mi, bizim elimizdeki ekipmanı değerlendirecek mi, benim müşterilerimi tanıyor mu"
vereceğin cevap şu "e işte orda başarılı olmuşlar". e analarından öyle mi doğmuşlar?
ha işte alacağın cevap şöyle birşey olur, "biz bu kadar masrafa gireceğimize, o elemanları bu kadar iyi hale getiren yöneticiye bir teklif götürelim, size de çalışma hayatınızda bol şans dileyelim, kapı girdiğiniz yerde, çıkmak için de kullanabilirsiniz"
hayallerini yıktım ama, gerçek hayat böyle, maalesef demiyorum, iyi ki böyle. yıkılsın senin gibilerin hayalleri, üretecek, geliştirecek olanların hayalleri yaşasın, senin gibi hazıryiyicilerin değil.
hamza hocam hata yapıyor, ama emre çolak kazandırıyor bize yavaş yavaş, koray günter kazandırıyor, sinan gümüş kazandıracak, niasse kazandırdı zamanında akhisar'a. aynılarını yoketmesine az kalmış adamları havaalanında karşıladık biz. sırf daha önce cafcaflı takım çalıştırdı diye. ama hamza hocam eldekinden iyi birşey yaratacak, başarıyı da "bak bunları biz yarattık" dediğimiz adamlarla yaşayacağız, armut piş ağzıma düş yöntemiyle değil.
hamza hamzaoğlu, o yüzden adamdır. kendi ürünüyle övünür, başkasının emeğine çökmekte gözü olmaz.