neler yapmadık bu vatan için

entry156 galeri
    79.
  1. Ülkeler arası her futbol karşılaşmasında galibiyet kazandığımız zaman olduğu gibi; Karakartallar'ın, Marsilya'yı yenmiş olması da, dünkü gazetelerin sürmanşetlerinde bayraklaştı.
    * * *
    Her ne kadar kendi konservemiz içinde, -özellikle de kaba kuvvetimizle- bol bol övünüp durma tiryakiliğine tutulmuş olsak da; yan bilincimizde yüz yıllardır süre gelen bir "beceriksizlik kördüğümü"yle, "evrensel bir başarı" açlığı var.
    Hiç değilse maç galibiyetleri; böylesi bir açlıkla tatminsizliği, azıcık emziriyor.
    * * *
    Karakartallar, şimdi Porto ile karşılaşacak.
    Porto deyince tüm dünyanın aklına Porto şarabı gelir. Portekiz'in kendine özgü ünlü şarabına "Porto" damgasının vurulmuş olmasının nedeni de; kürekli-yelkenli tekneler döneminden bu yana, şarabın Porto limanından ihraç edilmesi, özellikle de ingiltere'ye.
    * * *
    Porto'daki 7 bin litrelik dev fıçıların da bulunduğu kavlardan bazılarında; Porto şarabının kısacık tarihsel bir belgeselini de izleyebilirsiniz, masalardan birinin üstündeki bir TV ekranında.
    * * *
    içinde tonlarca şarabın bulunduğu o dev fıçılara bakarken; aklıma bir insanın bir ömürlük çişiyle öyle bir fıçıyı doldurup dolduramayacağı gelmişti.
    Ve böyle bir soruyu yanımdaki dostlarla da paylaşmıştım.
    Kimse hiç düşünmemişti böyle bir konuyu.
    * * *
    1755'de 9 şiddetindeki Lizbon depremi, kenti pesperişan edince; Kilise, Tanrı'nın günahkârları cezalandırdığını iddia ederek, önüne geleni suçlamaya başlamıştı.
    Vatikan'ın yaygınlaşan suçlamalarına karşı, Voltaire de karşı çıkarak:
    - Tanrı'yı da, insan yaratmıştır, demişti.
    18. yüzyıldaki "Aydınlanma Çağı"na, bir bakıma katkısı olmuştu Lizbon depreminin de...
    * * *
    "Halkın hassasiyeti" diye de adlandırılan, her çağdaki değişik koşullanmalara bir tutam "kuşku" tohumu serpmek, hiç de kolay olmuyor.
    Neden kolay olmuyor?
    Sorun da burada.
    * * *
    2470 yıl önce yaşamış olan Sokrates'in, bir çeşit halk mahkemesi tarafından neden ölüme mahkûm edildiği incelendiğinde...
    Sokrates, düşüncelerini yazıya dahi dökmemişti. Sadece çevresine toplanan gençler ve tanıdıklarıyla konuşur; o dönemde mevcut "inançların", bir "bilgi ve gerçek" sanılmasındaki tutarsızlıklarla dalga geçerdi.
    Kendisinin:
    - Tek bildiğim şey, hiçbir şey bilmediğimdir.
    Demesi de, kendisini de sarmalamış olması gereken "halkın hassasiyeti"ni; "tek doğru bilgi" olarak değerlendirmekteki sakatlığı göstermek içindi.
    * * *
    Karakartallar'ın Porto ile yapacağı maçın çağrışımıyla, önce Porto şarabına uzanma; Porto şarabından da Lizbon depremine ve Voltaire'e, oradan da Sokrates'e doğru kayma...
    * * *
    "Laf lafı açar" derler, konular da konuları açıyor.
    Acaba belirli ezberleri tekrarlayıp duran buzlanmış beyinlerin "doğru" diye inandıklarına karşı çıkmış, "non-konformist" beyin ve kalemlerden; acaba daha kimler yok edildi, bazen ortak bir galeyan, bazen mahkeme kararlarıyla?
    * * *
    Başka bir sorun da "hukuk"un böyle bir cezalandırmaya ne ölçüde olanak sağladığı, yahut sağlamadığı.
    * * *
    Ne var ki "hukuk"un önce bir tanımlamasını yapmak gerekiyor.
    Nedir hukuk?
    Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, Yargıtay Başkanıyken; lütfedip bir sohbet için bendenizi Yargıtay'da bir konuşma yapmaya davet etmişti. Bendeniz de orada, "hukuk"un tanımlamasını şöyle yapmaya çalışmıştım:
    - Hukuk, iNSANLIĞIN ortak huzurunu güvence altına almaya dönük, evrensel ilkeler matematiğidir.
    * * *
    Hukukun evrensel kuralları gerek insan Hakları Bildirgesi'nde, gerek Birleşmiş Milletler'de, gerek Avrupa Konseyi insan Hakları Mahkemesi'nde yeni yeni kristalize olmakta.
    Yerel yasalar ve uygulamalar bunlara ters düştüğünde; sorunlar o merkezlere taşınmakta.
    Hukuk fakülteleri de, geniş bir yelpaze içinde hukukun evrensel kurallarıyla ilkelerini inceleyip değerlendirmekte.
    * * *
    "Adalet"e gelince...
    "Adalet"in de simgesi bir terazi; kefelerinden birine, mevcut yasalara göre ağırlık konan bir terazi.
    * * *
    Mevcut yasalar da, parlamentolarda yapıldığına göre; işin içine yine politika girmekte.
    * * *
    O zaman Sokrates'e benzer, çoğunluğun koşullanmalarına ters düşmüş "non-konformist" bir düşünce, yahut yazı adamını suçlamak; yargının terazisinde yerini bulsa bile, "hukuk"un evrensel kural ve ilkeleriyle ne kadar bağdaşmakta?
    * * *
    Çünkü "iNSANLIĞIN ortak huzurunu güvence altında tutmaya dönük" olmak; aynı zamanda insanlığı çelişkilerden çelişkilere düşürerek çalkantılar ve sürekli huzursuzluklar yaratan, "bol bol böbürlenmeler" benzeri koşullanmalardan da kurtaracak "değişimler"i de, güvence altında tutmak demek...
    * * *
    Sokrates'in, gençleri yozlaştırdığı iddiasıyla, ölümüne karar verilmesi, sonra da dostlarıyla görüşmesine karışılmayarak onların yanında bir odada baldıran zehri içip ölmesi...
    * * *
    Dileyelim de, Karakartallar yine bir galibiyet kazansınlar Porto önünde ve yer gök inlesin Türkiye'de...

    çetin altan
    1 ...