Ülkeler arası her futbol karşılaşmasında galibiyet kazandığımız zaman olduğu gibi; Karakartallar'ın, Marsilya'yı yenmiş olması da, dünkü gazetelerin sürmanşetlerinde bayraklaştı.
* * *
Her ne kadar kendi konservemiz içinde, -özellikle de kaba kuvvetimizle- bol bol övünüp durma tiryakiliğine tutulmuş olsak da; yan bilincimizde yüz yıllardır süre gelen bir "beceriksizlik kördüğümü"yle, "evrensel bir başarı" açlığı var.
Hiç değilse maç galibiyetleri; böylesi bir açlıkla tatminsizliği, azıcık emziriyor.
* * *
Karakartallar, şimdi Porto ile karşılaşacak.
Porto deyince tüm dünyanın aklına Porto şarabı gelir. Portekiz'in kendine özgü ünlü şarabına "Porto" damgasının vurulmuş olmasının nedeni de; kürekli-yelkenli tekneler döneminden bu yana, şarabın Porto limanından ihraç edilmesi, özellikle de ingiltere'ye.
* * *
Porto'daki 7 bin litrelik dev fıçıların da bulunduğu kavlardan bazılarında; Porto şarabının kısacık tarihsel bir belgeselini de izleyebilirsiniz, masalardan birinin üstündeki bir TV ekranında.
* * *
içinde tonlarca şarabın bulunduğu o dev fıçılara bakarken; aklıma bir insanın bir ömürlük çişiyle öyle bir fıçıyı doldurup dolduramayacağı gelmişti.
Ve böyle bir soruyu yanımdaki dostlarla da paylaşmıştım.
Kimse hiç düşünmemişti böyle bir konuyu.
* * *
1755'de 9 şiddetindeki Lizbon depremi, kenti pesperişan edince; Kilise, Tanrı'nın günahkârları cezalandırdığını iddia ederek, önüne geleni suçlamaya başlamıştı.
Vatikan'ın yaygınlaşan suçlamalarına karşı, Voltaire de karşı çıkarak:
- Tanrı'yı da, insan yaratmıştır, demişti.
18. yüzyıldaki "Aydınlanma Çağı"na, bir bakıma katkısı olmuştu Lizbon depreminin de...
* * *
"Halkın hassasiyeti" diye de adlandırılan, her çağdaki değişik koşullanmalara bir tutam "kuşku" tohumu serpmek, hiç de kolay olmuyor.
Neden kolay olmuyor?
Sorun da burada.
* * *
2470 yıl önce yaşamış olan Sokrates'in, bir çeşit halk mahkemesi tarafından neden ölüme mahkûm edildiği incelendiğinde...
Sokrates, düşüncelerini yazıya dahi dökmemişti. Sadece çevresine toplanan gençler ve tanıdıklarıyla konuşur; o dönemde mevcut "inançların", bir "bilgi ve gerçek" sanılmasındaki tutarsızlıklarla dalga geçerdi.
Kendisinin:
- Tek bildiğim şey, hiçbir şey bilmediğimdir.
Demesi de, kendisini de sarmalamış olması gereken "halkın hassasiyeti"ni; "tek doğru bilgi" olarak değerlendirmekteki sakatlığı göstermek içindi.
* * *
Karakartallar'ın Porto ile yapacağı maçın çağrışımıyla, önce Porto şarabına uzanma; Porto şarabından da Lizbon depremine ve Voltaire'e, oradan da Sokrates'e doğru kayma...
* * *
"Laf lafı açar" derler, konular da konuları açıyor.
Acaba belirli ezberleri tekrarlayıp duran buzlanmış beyinlerin "doğru" diye inandıklarına karşı çıkmış, "non-konformist" beyin ve kalemlerden; acaba daha kimler yok edildi, bazen ortak bir galeyan, bazen mahkeme kararlarıyla?
* * *
Başka bir sorun da "hukuk"un böyle bir cezalandırmaya ne ölçüde olanak sağladığı, yahut sağlamadığı.
* * *
Ne var ki "hukuk"un önce bir tanımlamasını yapmak gerekiyor.
Nedir hukuk?
Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, Yargıtay Başkanıyken; lütfedip bir sohbet için bendenizi Yargıtay'da bir konuşma yapmaya davet etmişti. Bendeniz de orada, "hukuk"un tanımlamasını şöyle yapmaya çalışmıştım:
- Hukuk, iNSANLIĞIN ortak huzurunu güvence altına almaya dönük, evrensel ilkeler matematiğidir.
* * *
Hukukun evrensel kuralları gerek insan Hakları Bildirgesi'nde, gerek Birleşmiş Milletler'de, gerek Avrupa Konseyi insan Hakları Mahkemesi'nde yeni yeni kristalize olmakta.
Yerel yasalar ve uygulamalar bunlara ters düştüğünde; sorunlar o merkezlere taşınmakta.
Hukuk fakülteleri de, geniş bir yelpaze içinde hukukun evrensel kurallarıyla ilkelerini inceleyip değerlendirmekte.
* * *
"Adalet"e gelince...
"Adalet"in de simgesi bir terazi; kefelerinden birine, mevcut yasalara göre ağırlık konan bir terazi.
* * *
Mevcut yasalar da, parlamentolarda yapıldığına göre; işin içine yine politika girmekte.
* * *
O zaman Sokrates'e benzer, çoğunluğun koşullanmalarına ters düşmüş "non-konformist" bir düşünce, yahut yazı adamını suçlamak; yargının terazisinde yerini bulsa bile, "hukuk"un evrensel kural ve ilkeleriyle ne kadar bağdaşmakta?
* * *
Çünkü "iNSANLIĞIN ortak huzurunu güvence altında tutmaya dönük" olmak; aynı zamanda insanlığı çelişkilerden çelişkilere düşürerek çalkantılar ve sürekli huzursuzluklar yaratan, "bol bol böbürlenmeler" benzeri koşullanmalardan da kurtaracak "değişimler"i de, güvence altında tutmak demek...
* * *
Sokrates'in, gençleri yozlaştırdığı iddiasıyla, ölümüne karar verilmesi, sonra da dostlarıyla görüşmesine karışılmayarak onların yanında bir odada baldıran zehri içip ölmesi...
* * *
Dileyelim de, Karakartallar yine bir galibiyet kazansınlar Porto önünde ve yer gök inlesin Türkiye'de...