şiirde anlamdan çok söyleyişe önem vermektir. (şiir dışı tanımı da vardır lakin o tanım hiç ilgimi çekmiyor)
Hilmi Yavuz da değinmiş bu meseleye.
Türk şiir tarihini okuma konusunda bir kriter önerisi: Retorik / lirik sorunsalı
Türk Şiiri Tarihi nasıl ve hangi kriterlerden yolaçıkılarak dönemselleştirilmeli? Bildiğim kadarıyla, dönemselleştirmeler, özellikle tarihsel (belki de zamansal demek daha doğru!) kriterlere göre (Mesela: islamiyetten Önceki Türk Şiiri, Osmanlı Divan Şiiri, Tanzimat Şiiri, Servetifünun Şiiri, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri vb., gibi...) ya da şiirin üretildiği toplumsal tabakalaşmalar, kriter alınarak (Mesela: Halk Şiiri, Divan Şiiri vb., gibi...) yapıldı.
Bu yazımda, ben, Türk Şiiri Tarihini, bu defa, daha farklı bir kriterden yolaçıkarak dönemselleştirmek ve böylelikle, Türk Şiiri tarihini, bu dönemselleştirme bağlamında daha farklı okumalara açmak imkanlarını denemek istiyorum.
Bu okuma için önerdiğim kriter, bir kavram çifti; bir ikili karşıolum (binary opposition)! Kısaca, Retorik/ Lirik karşıtlığı! Bu kavram çifti bağlamı, bana öyle geliyor ki, Türk Şiiri Tarihini yapısal ve eşzamanlı bir okumaya açarak, daha kuşatıcı bir tarihyazımına imkan hazırlayacaktır.
Önce Retorik ve Lirik kavramlarını açıklamak gerekiyor: Retorik kavramını, Aristotelesin kullandığına yakın (ama ondan farklı!) bir anlamda kullanıyorum. Aristoteles, Retorikin Birinci Kitapının Birinci Bölümünde, Kanıtlarla inandırma tarzları retorik sanatının özüdür, der. Elbette Aristoteles, Retoriki, şiirle doğrudan ilişkilendirmiyordu; şiir, Poetikanın konusuydu elbet. Retorike yazdığı Giriş yazısında Friedrich Solmsen, Aristotelesin bu iki eserinin (Retorik ile Poetikanın), birbirine koşut çizgilerde ilerleyen ya da birbirini tamamlayan yapıtlar olduğu[nun] pek düşünülemez olduğunu söyler ve [E]le alındıkları düşünce tarzına bağlı olarak, karşılıklı ilişki içinde olabilirler de, olmayabilirler de, der.
Ben, bir kavram olarak Retoriki, gene de hitabet sanatının değil de, şiirin, Aristotelesin deyişiyle söylersem, dinleyenlerin coşkularını uyandırma gücüne ve bir hakikati, ya da sözde hakikati inandırıcı kanıtlar yoluyla tanıtlama gücüne başvurulması biçiminde anlıyorum; her ne kadar inandırıcı kanıtlar konusunda Aristotelesin, meseleyi, diyalektikle ilişkilendirmesi, benim Retorik tanımımla bağdaşmasa da! Bu bağlamda ele alındığında, mesela Namık Kemalin
Görüp ahkamı asrı münharif sıdk ü selametten
Çekildik izzet ü ikbal ile babı hükumetten
beytiyle başlayan Vatan Kasidesi, dinleyenlerin coşkularını uyandırmaya yönelik bir retoriği; Nazım Hikmetin Berkeley şiiri ise, bir hakikati ya da bir sözde hakikati inandırıcı kanıtlar yoluyla tanıtlamaya yönelik bir retoriği dilegetirir.
Lirik ise, retorikten arınmış, bir düşünceyi dilegetirmeyen, anlamı geriye iten şiirdir. Mallarménin o çok bilinen !şiir kelimelerle yazılır;fikirlerle değil! sözü, belki de Lirikin en kısa ve kestirme yoldan ifadesidir; Haşimin Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar başlıklı yazısı ise, deyiş yerindeyse, Lirizmin Manifestosu! Lirik şiire, Rahip Brémondu izleyerek Saf Şiir veya Halis Şiir (La Poesie Pure) de diyebiliriz.
Retorik/Lirik sorunsalı, ikili bir karşıolum olarak, bir arakonumu da barındırır: Belagat (Eloquence)! Belagati de, ne tam anlamıyla Retorik ne de tam anlamıyla Lirik olamamış şiir türünü nitelemek için kullanıyorum. Belagat, şiirde düşüncelere yer veren, ancak, bu düşünceleri edebi formatlar içinde (mesela metaforlarla) dilegetiren şiirlerdir. Yunus Emrenin Çıktım erik dalına anda yedim üzümü diye başlayan Şathiyyesi, tasavvufi kavramların (Şeriat, Tarikat, Hakikat), sırasıyla erik, üzüm ve ceviz gibi, meyve metaforlarıyla ifade edilmişlerdir: Dolayısıyla bu Şathiyyeyi bir Belagat örneği saymak yanlış olmayacaktır: Geçerken belirteyim: Rahip Brémond, belagatli şiirleri, şiir saymaz; onlarda düzyazısal güzellik (beauté prosaique) bulur.
Retorik şiir, aslında, edebi sanatlara başvurmadan yazılmış manzumelerdir; birtakım ahlaki, siyasi, ya da felsefi düşünce ve görüşlerin dilegetirildiği manzumeler! Divan şiirimizin kaside ve mesnevi türü, retorik şiirlerdir. Nabinin Hayriyyesi gibi! Kasideler de, Aristotelesin ifadesiyle, dinleyenin değilse de, kimin için yazıldı ise onun coşkularını uyandırmaya yönelik bir retoriği işaretler. Bunlar, içerdikleri bu tür düşünceler dolayısıyla Hikemiyyat sayılmışlardır.