1300 yıldır insan öldüren hoşgörü dini

entry20 galeri
    13.
  1. Bu önerme oldukça mantıksız ve bir o kadar da sert görünebilir ama islam dininin içinde hiç eleştirilmeyecek yan yok mudur? IŞID olsun diğer başka radikal islamcılar olsun bunu hep "din" adına yaptıklarını söylüyorlar. Daha doğrusu "islâm adına". Bir saldırı düzenlendiğinde ve masum insanlar öldüğünde "bu islam değil" diye geçiştiriyoruz ve ardından da bu yaşanan hâdise üzerine düşünmeyi reddediyoruz. Gerçekten bu islam değil miydi? Ya da islama yapılan eleştiri "sosyalizm"e yapılan eleştiri ile aynı mı? bir uygulama problemi mi?

    bununla birlikte biri bizi suçladığında "siz bu kadar öldürdünüz" diyoruz. Kusura bakmayın ama Hristiyanlık ile kaşılaştırıldığında "islam" mâsum din gibi görünebilir lâkin "budizm" ile karşılaştırıldığında pek "mâsum" görünmez. Bu nedenle islam bu konuda eleştirildiğinde, karşılaştırma temelli yanlış mantık ürünü akıl yürütmelerle "o şu kadar öldürdü", "bu şu kadar öldürdü" tarzı zırvalar atmak yerine "islam dininin kendi aksiyomlarının şiddete yer verip vermediği sorunu"nu tartışmamız gerekir. Misal ilk olarak "dar'ül harp" ve "dar'ül islam" düşüncesinden başlayabiliriz. Bu bize en azından fikir verir. Hatta neden islam toprağı dışındaki yerlerin "dar'ül harp" olduğunu da bir sorgulamak gerekir. Neden islamın adının "teslim"den yani barıştan geldiğini, öte yandan da "gaza ve cihad" olduğunu tartışalım. islamın Bir tarafı "ilâ*yı kelimatullah" ilan ederken öte tarafının "ne olursan ol yine gel" dediğini düşünelim. Bu din şiddete izin veriyorsa, örneklerde görüldüğü gibi "barış içinde yaşamak" a da izin verdiğini tartışalım. Sırf işi bir yerden almayalım. Ama eleştirmeyi de bilelim.

    Burada özellikle semavi dinlere bakıldığında "şiddete yer vermeyen din var mıdır?" diye sormak gerekir. Hannah Arendt'in ahlak ile ilişkin dediği gibi "belli bir ahlak genelleştiğinde, tekil tüm eylemleri baskı altına alır. Onlara eziyet eder". bir nevi bu genelleşmiş ahlak politik ve ideolojik kötülükler için kılıf de hâline gelir. Bunun için şuan "islam adına" yönetilen ülkelere bir bakınız. Hangisinin "genel ahlak adına" kendinden olmayana eziyet etmediğini söyleyiniz. sadece bir örnek istiyorum.

    bir ikinci nokta Ibn'i Bâce'nin de bahsettiği gibi "ayrık otu" kavramıdır. Yabancı bir toplumda, yani gayrimüslüm bir toplumda müslümannlar nasıl olmalıdır. Buradaki temel problem müslümanların kendini hiçbir şekilde anlatamamalarıdır. Bunda pay her iki taraftadır; müslümanlar kendilerini çok fazla kaparken, müslüman olmayanların da önyargılarını pekiştirmektedir. Bu aynı zamanda belli derecede "intibak problemi"ni de gündeme getirir.

    Din ile ilgili akıl yürütmelerde genellikle bir problem çıkar; bunlardan biri de "hermenoetik döngü"dür. Genellikle din ile ilgili bir şey ile karşılaşıldığında "gerçek islam bu değil" düşüncesi bir klişe olarak dile getirilir. Kutsal kitapların metinleri oldukça yprumsal metinlerdir[zaten "hermenoein" incil metinlerinin yorumlarından ortaya çıkmıştır]. Herhangi bir bilimsel gelişme ile islamdaki ayetleri birbirine bağlayabilirsiniz. Genellikle "yaradılışçı"ların ya da harun yahya'nın bu metinlerden hareketle yaptığı gibi. Bu meselede de böyle bir durum söz konusudur. "Bu islam değil"in ardından hermoneutik de bir çıkmaz yok mu? bunu önce ilahiyatçılara sormak lazım.

    gelelim "kutsalıma saygı duy!" meselesine. Bu konu oldukça tartışmalı bir konu. Bir kere islama inanmayanlardan bunu isteyebilir miyiz? bundan emin değilim. Çünkü her sene kurban bayramında "hinduların tanrısını" kesiyoruz. islam içinde kutsal addedilip yapılan herhangi bir şey bize diğer dinin ahlak sistemi içinde "yasak" olarak görünüyor. Bundan ötürü "kutsalıma saygı duy" pek müphem bir yol. Ondan istediğimizde bu sefer de bir budist çıkıp "kutsalıma saygı duy" diyebilir. Ona göstermediğimizi bir başkasından istemek niye? Tabi şunu söylemeyi unutmadan kutsalıma saygı duymayabilirsin ama en azından "küfür etme!".
    0 ...