bir yönetmeni olmuş veya iyi olarak nitelemek için senaryodan, eleştirdiğinden ve/veya konusunun özünden ziyade planlara bakarım. çünkü aynı fotoğraftaki gibi "yönetmen, set dışavurumu" adında bir kavram vardır ve bu kavram yönetmenin kendi hakimiyet tarzını, kafasındakilerini yansıtmasını, kültürünü bir yerde toplumsal sosyal sanat olarak kabul görmüş sinemada perdeye nasıl yansıtıyor onu gösterir. iyi bir yönetmen aynı zamanda iyi bir fotoğrafçı olmalıdır. filmlerinde ruhu yansıtmalıdır. sinema da yapısı itibariyle, (kesip biçme, frame'e indirgeme.) fotoğrafın motion halidir. film fotoğrafın kendininin bir araya gelmesiyle oluşmuş psikolojik bir vakadır ki konumuz bu değil. bu bağlamda fatih akın'ın iyi bir yönetmen olduğunu düşünüyorum. setini, oyuncularını yüksek bir özveriyle idare etmekte, montaj masasına boş kafayla değil de kafasındaki şeyleri yapmak, yaptırmak için oturmakta ve bunları gayet güzel şeyetmektedir kendisi.
bir yerde de sinemasının kulağa hitap eden yani soundtrack kısmısına bakıyorsun, adam koyuyor baba. istanbul funk essentials koyuyor, depeche mode koyuyor. biliyor işini. edindiği kültürü, istanbul bakışaçısından değil de, istanbul'u edindiği kültürün bakış açısından inceliyor. her yerine gidiyor, şehrin her şeyi hakkında bir fikri var. anlatıyor ve anlatıyor.
sinemayı ideolojilere de indirgemiyor senaryo babında, insanı inceliyor. insanın içine bakıyor, dışını siklemiyor kendisi. çevirdiği filmlerin, filmlerinde oynattığı insanların nasyonalitesini umursamıyor. yeterli gördüğünü oynatıyor. tırtları eliyor.
zaten bir türk insanından bir alan parker, bir roger waters çıkmasını bekleyemeyiz. o kadar deli değiliz ya da olsak da bizi frenleyen tabularımız var bunun da farkındayız. sadece sanat için, mükemmel ötesi veya değil filmler yapamıyoruz. bu da aşikar. çektiğimiz filmlerde amcamız var, dayımız var. olmadı bizim mahallenin en güzel kızı var. ondan da bir yerde dünyaya damga vurmuş yönetmenimiz yok. olanları tenzih ederim.