suçlu herhangi bir dinden ziyade insan beyninin yobazlığıdır.
her şeyin fazlası zarar; yoğurt faydalıdır ama çok fazla yersen miden bulanır, su yaşam için şarttır ama bir günde çok fazla su tüketirsen komaya dahi girebilirsin.
inanç tabi ki gerekiyor, illa din inancından bahsetmiyorum. hepimiz yaşamlarımızda bir şeye ya da bir kişiye inanma isteği taşıyoruz. küçükken süt dişlerimiz dökülürken ailemizin söylediği diş perisi hikayesine çoğumuz inandık, büyüdükçe öğretmenlerimizin dediklerini sorgulamadık bazen inandık, ailemizin söylediklerine inandık, sevgilimizin seni seviyorum demesine inandık, dostumuzun samimiyetine inandık. biri sürü şeye inandık, herkes bir şeye inandı. inanma eylemi gerçekleşmeden kimse bir yaşam sürmedi ve inandığımız her şey bizi bir nebze doyuma ulaştırdı.
sırrımızı bir arkadaşımıza verirken onun kimseye söylemeyeceğine inandık mesela, ama ' o söyler, yanlış yapıyorsun ' diyen diğer arkadaşlarımıza ' sen aptalsın git geber işe yaramaz ' diye tavır alıp üstüne yürümüyoruz. haksızsın diyip geçiyoruz. peki normal hayatımızda normal şeylere karşı takındığımız bu ılımlı tutumu niye söz konusu ' din ' tarzı genel bir hede olduğunda yobazlaştırıyoruz ? suçlu olan din değil, suçlu olan bizim inandığımız arkadaşımıza inanmayan diğer arkadaşımız da değil. suçlu olan bizim kendi bencilliğimiz ve tahammülsüzlüğümüzle doğru orantılı olan yobazlığımız.