En yakın arkadaşın sizi 23 sularında," seni evden alıyorum" demesiyle başlayabilir,
-bakalım beynimizi kontrol edebiliyor muyuz, çıkaralım ayakkabılarımızı bir deneyelim,
+Hasta oluruz yapmayalım,
-Bir şey olmaz hadi bir deneyelim, zaten ateşi deneyemiyoruz hadi risk yok bunda,
+peki madem..
Ayaklar çıkarılır, çoraplar ayakkabının derinliklerine itilir;
Tam burada hain arkadaşın sizin arkanızı dönmenizle ayakkabıları kar yığınlarının arasına atarak;
hadi ayakkabıları bulalım deyip size şoka sokmasıyla kalakalırsınız.
Ayakkabıları bulup dakikalarca gülmenizden hemen sonra eve doğru yol alırsınız,
annemi arayalım da bize çay yapsın deyip çayın hayallerine dalarsınız, ama bilmiyorsunuz ki o andan sonra artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını.
Diş ağrısının bile önünde saygıyla eğildiği bir acıya merhaba dersiniz, gelmiştir bir kere.
10 dakika boyunca aralıksız ağlayarak evin içini koşmaya başlarsınız acıdan.
Bir ara ruhunuzu ayaklarınızdan teslim ettiğinizi düşünürsünüz.
Sonrasında karıncalanmalar, ve yüksek ateş, 40 dereceyi bulan ayaklarınızı havale geçiriyor sanarsınız.
Annenizin evhamlarıyla bin bir türlü senaryo türer aklınızda, kangren olup ayaklarınızın kesileceğinden tutun, ayaklarınızın ısıdan patlayacak olmasına kadar.
Acıdan hemen sonra tekrar halinize bakıp dakikalarca gülüp, bu yaşanılanları da anılarınıza yerleştirdikten hemen sonra gönül rahatlığıyla çayınızı yudumlarsınız.