ölüm oruçları çok dokunmuştu, bir anda yok olmuyordun; günlerce intiharın baş ucunda nöbette. her sabah irade beyanı; devam.
başları kırmızı bantlı kızlar, erkekler; gencecik ama.
diyemiyordum "niye".
bakıyordum sadece.
içimden "yanlış" desem de, söyleyemiyordum yüzlerine.
sofrada tabak,derin bir kuyu oluyordu sanki, sanki çocukların yüzleri; kaşık düşüyordu elimden her seferinde.
koğuş arkadaşları anlatıyordu; odada ölüm kokusu, ağır. sanki o kokuda boğuluyordum.
onların nefes nefese ölüm koşusunda düştüm. sabaha karşı bir gün ambulanstaydım. zayıf bedenim yatakta, yarı baygın, hayaller; çocuklar; ölümün ağır adımları; kireç badanalı duvarlarda, her gün yeni bir resim keşfediyordum. gözlerim dayanamıyor, kapanıyordu. o çocukların gözleri kapanamadan düşerken yuvalarından.
ölüm oruçları dokunmuştu; çok. intihar, feda; hadisenin çıplak somut yaşanmışlığı hep zihnimde.
her sabah "devam" kararı; yada bir düğmeye basmak.
yanlış diyordum, ama yüzlerine karşı diyemiyordum; diyemiyorum.
ölümün alıp kopardığı bedene üşüşmüş gözler görüyordum; kimisi öfkeli; kimisi verdiği komuttan mağrur; iki gözde ölümden beter çirkin; onlara söylüyorum; ama o bedenlere bakamıyorum-bakamıyordum bile.
bazen okuyorum; ölümün metalaştırılması diyor bir insan mesela; öfke bile duyamadan o insana-insanlara şaşkınlıktan donup kalıyorum.
şu an öyleyim. acı-öfke-kızgınlık donduruyor beni.