biraz senin biraz ötekinin biraz benim yıllardır dizginlediğimiz en değerli duyguların günden güne hayal kırıklığına dönüşmesi. az sevmek ya da sevmemek senin elinde olan şeylerken çok sevmek kişinin sadece kalbinde yer tutan bir hissiyat bilirsiniz. bazıları çok sever, dedim ya elinde değildir. belki bir allah vergisi ya da öğrenilmiş çaresizlik. adı her neyse, bela bir şey. bu şiddetli sevme isteği hep boynunu büker. çünkü karşı taraf daima bunun altında ezilir ya da kaçar. sonra başlar melankoli; bir kızgınlıklar, yorgun ve asude yüzler, geceleri keyifle yazılan ama hüzünle okunan şiirler, sabah kalkınca üstüne hücum eden moral bozukluklukları ve daha yüzlerce sancı... araya aylar yıllar mevsimler girer, sanki yüreğin buz olur. her şeyden soğursun. bu ateşi bir daha yakmak kolay değildir. bunun adı sonra küllenerek çok sevecek birini bulamamak olur malesef. fakat o sevilecek kişi hasbelkader karşına çıkarsa tek bir dokunuş çok sevmeye yeter. sanmıyorum ama yine de:
"belki biz öğrenememişiz ya da yanlış biliyormuşuz sevmeyi" der kalbimizin üstüne elimizi koyarız.