Bu tip, minumum 4 yıl eşek gibi çalışıp, gençliğini kütüphanelerde ve bin sayfalık kitap sayfaları arasında çürütüp, en baba sınavlardan geçip, büyük ihtimalle hayatı boyunca karşısına çıkmayacak olan detayları ve prosedürleri mal gibi ezberlemek zorunda kalıp, mezun olduğunda eğitim hayatı boyunca öğrendiklerinin %75ini unutup daha sonra ya ortalama kasıp üstüne ALES YDS ve en önemlisi TORPiL kasıp 30 yaşına kadar prof. götü yalayacak veya KPSS'ye çalışıp kurum avukatlığını kovalayacak, potansiyelini ve ömrünü bürokrasinin dar, kasvetli ve tıkalı yollarında heba edecek veya Hakim Savcılık sınavına insanlık dışı çabayla çalışıp 'ÖZEL YAŞANTISINDAN DOLAYI' mülakatta elenmemeyi umacak -ruhun şad olsun Didem Yaylalı- veya Yargıtay - Danıştay sınavlarında üstün başarı gösterip mülakatta göt kılı olduğunu kanıtlayacak veya babasının parasıyla büro açıp ucuz davalara bakan bir avukatın adımlarını izleyerek ilerde en fazla onun seviyesine gelecek olan tiptir.
Bu tipin ülkesinde -şüphesiz ki çoğu üçüncü dünya ülkesinde olduğu gibi- Themis'in gözündeki bandaj çıkarılmış ve sağ eline ayarı bozuk terazi verilmiştir. kılıcı keskin ama ne yazık ki ucunda çocukların dahi kanı vardır. bir gün tahrik unsuru olduğu için Themis'e bıyık takıp pantolon bile giydirebilirler hatta yeri gelir bir gece yarısı tecavüz de ederler onun ülkesinde.
Bu tipin ülkesindeki yürürlükte olan Anayasa'nın ikinci maddesinde devletinin bir hukuk devleti olduğundan bahsedilir. Ancak bu genç, okulun daha ilk yılında aldığı Anayasa dersinde Hukuk Devletinin ilkeleriyle karşılaşır ve 'KUVVETLER AYRILIĞI' ilkesi çarpar narin ve hevesli gözlerine. Derken yıllar sonra Hakim Savcı olmak istediğinde HSYK adlı hukuk devleti(!) kurumuyla tanışır. Anayasasında hakimlik teminatına ve bağımsız mahkemelere dem vurulur bu tipin memleketinde. Ancak HSYK'nın öyle yetkileri ve üye seçim tipi vardır ki devlet baba yıldız tilbe'ye önce sen benim misafirimsin baş tacımsın deyip daha sonra seni pezevenklerin elinden aldım diyen ibrahim tatlıses gibi kendiyle çelişir bu memlekette.
Özetle bu tipin fazla yargılanmaması veya üzerine gidilmemesi gerekir. şayet hayat ona yeteri kadar vurmuştur. vurmaya da devam edecektir çünkü ülkesinde yerleşik hukuk normları değil hükümetlerin normları vardır.
Ek olarak meraklısına ;
Özetle HSYK yetkileri
**-Bakanlığın bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlamak
**-Hakim ve savcıların mesleğe kabul, atama ve nakletme, geçici yetki verme, her türlü yükselme ve birinci sınıfa ayrılma, kadro dağıtma vb. özlük işlemlerini yapmak
**-Hakim ve savcıların görevlerini kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (hakimler için idarî nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetlemek
**-Görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırmak
yani; adli ve idari hakim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama, nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayrıma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme veya görevden uzaklaştırma işlemlerini yapan yüksek yargı kurumudur.
ee bunda ne var ki normal ve olması gereken yetkiler diyenler olabilir.
bir de üye seçim hususuna el atalım...
Özetle HSYK üye seçimleri
22 asil 12 yedek üyeden oluşur bu oluşum.
Üyeler;
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu(HYSK) üyeleri
Adalet Bakanı ve Müsteşarı tabi üyesidir
4 üye Cumhurbaşkanınca (Hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından) seçilir.
3 üye Yargıtay tarafından seçilir.
2 üye Danıştay tarafından seçilir.
1 üye Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca seçilir.
7 üye adli yargı hakim ve savcılarınca seçilir.
3 üye idari yargı hakim ve savcılarınca seçilir.
Yargısının bağımsız olduğuna inanılan bu hukuk devletinde (!) yargıyla alakalı bu denli kritik karar yetkilerine sahip olan bu kurula, hükümetin yani yürütmenin bir üyesi olan Adalet Bakanı başkanlık eder kendi müsteşarını da asli üye yapar ve yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı bu kurula kendi inisiyatifi olan 4 üye atarsa bu kurulun bağımsızlığından dolayısıyla yargının bağımsızlığından söz edilemez. işin daha da komik tarafı yürütmenin bu denli içinde olduğu bu kurul adli ve idari hakim ve savcılar atıyor, daha sonra günün birinde bu hakim ve savcılar bu kurula üye olup yeni hakim ve savcılar atıyor. Dolaylı olarak hükümet hem mecliste kendi hukukunu yaratıp hem de bağımsız mahkemelere (!) aksine bir düzenleme yapılmadıkça sonsuz bir döngü içerisinde kendi hakim ve savcılarını atayıp hukuku tamamen kendi kontrolü altına alıyor. işte üstünlerin hukuku dedikleri budur.
Bu saydıklarım ve ekte verdiklerim buz dağının görünen yüzü bile değil, sadece Titanic'in buzdağına çarpıp bir iki gevşeğin 'ehehehe buza bak lan' deyip buzla oynadıkları o küçük parça kadardır. Ne yazık ki bu ülkeye batıracak olan tıpkı Titanic gibi buz dağının o küçük parçası değil bizzat buz dağının kendisidir. Türkiye bir gemiyse, bu gemi her yerinden su almaktadır. Bu gemiden kaçacak filika da yoktur. O filikalar ya satılmıştır ya da ölümüne çalınmaya devam edilen keman ve çello sesleri eşliğinde sizin seçtiğiniz soylular(yönetenler) çoktan binip gitmeye hazırlardır sizin paranızla alınan o filikalarda . 'Peki ya kaptan o nerede gemiyi en son o terk etmeyecek miydi?' safsatalarına inanmayın sakın. Bu gemiyi ilk terk eden ve bilerek buz dağına süren kaptanın kendisidir zira kaptanın ya yeni bir gemi(ülke) alacak kadar parası vardır ya da halihazırda oğlunun gemicikleri vardır onlara biner gider. Ve bu gemi, yavaş yavaş yolcularına sezdirilmeden ortalık güllük gülistanlık gösterilerekten o kadar çok su almaya başlamıştır ki geminin battığını söyleyenlere yalancı muamelesi yapılacak inanılmayacak ama bu sürecin sonunda tüm motorlar kapanacak ve gemi kaderi olan önlenemez batışa sürüklenecektir.
Dostlar, umarım o gün geldiğinde yüzmeyi biliyor olursunuz.