fakat her zaman düştüğüm hataya yine düşmüşüm. önceden okuduğum yorumlarla beklentimi çok yükseltmişim. yüzüklerin efendisi'nden güzel diyen yorumlar okuyunca herhalde epik bir eser diye başına oturdum. ama aradığımı bulamadım.
--spoiler--
bir çırpıda okunuyor. hiçbir bölümü sıkmıyor. insan elinden bırakmak istemiyor. yedi yüz küsur sayfa olmasına rağmen iki-üç gün içerisinde tüketiliyor.
ama betimlemelerde problem var. dünyada en nefret ettiğim şey bir kitabın kahramanının düzgün canlanmaması kafamda. kitabın başında kvothe alev kızılı saçlara sahip, yeşil gözlü bir adam olarak anlatılıyor. fakat saçın kızıllığı her şeye yetiyor mu? düz mü, dalgalı mı, kıvırcık mı? bu adamın boyu posu, kilosu, endamı, duruşu, yürüyüşü nasıl?
tam "yazar bize bırakmış herhalde" diyerek kvothe'yi dalgalı kızıl saçlı bir delikanlı olarak hayal etmiştim ki o sırada kitapta "saçları dümdüz omuzlarına iniyordu" cümlesi geçti. her şey alt üst oldu o an işte. bir daha baştan bir çocuk tasarlamak zorunda kaldım. sen bu çocuk on beş yaşına gelene kadar neden demiyorsun saçları düz diye?
yine hikayenin içine girmede sıkıntı yaşadığım dönemler oldu. çocukluğu, gizemciyle tanışması ve dostluğu, eğitimine başlaması, ailesiyle ilişkisi, kumpanya yaşantısı hepsi çok güzeldi. ardından büyük bir şehirde yaşama tutunma çabası, o yalnızlığı, korkusu, mücadelesi de çok güzeldi. ama üniversiteden itibaren problemler başladı kitapta. hocaların hiçbiri tasvir edilmemiş. çeşit çeşit hoca var ama ayırıcı yanları yok. bu kimdi diyorsun okurken. oysaki zihnimizde canlandırabilmemiz için özellikleri daha net verilmeliydi. yalnızca kilvin'in şişko ve kıllı bir adam olduğunu biliyoruz. elodin deli diye geçiştiriliyor. fiziksel özellikleri çok net değil. hemme hele hiç tarif edilmemiş neredeyse. bütün hocalar birbirine girmiş.
arkadaşlarıyla ilişkisi bende samimiyet uyandırmadı. barda içerlerken, yarenlik ederlerken o sıcaklığı hissedemedim aralarındaki. belki kvothe'nin aslında ne kadar yalnız olduğunu ifade etmek için böyle yazıldı, bilemiyorum. ama üniversite hayatıyla ilgili boşluklar olduğunu düşünüyorum. hani kalıbı hamura basarsın da tam izi çıkmaz. aslında daha sert bastırman gerekiyordur, şimdi sadece sureti olmuştur. bunun gibi.
yine denna enteresan bir karakter. rahatsızlık uyandırıcı. sempati besleyemiyorsun bir türlü. muhtemelen kvothe'yi bulmak için o şehre gelmiş ama neden sürekli sevgili değiştiriyor. ve biz bunu nasıl olup da büyük aşk olarak görmeliyiz. çünkü öyle bir beklenti yaratılıyor. tarifi mümkün değil şeklinde en başta. fakat yaşananlar ilk kitap için ortada aşkın olmadığını gösteriyor. denna'yı sevemedim bir türlü. aralarındaki ilişki de tuhaf. çocuk peşinde dolaşırken, güzel sözler, iltifatlar ederken kız "sen bana o gözle bakmıyorsun" diyor. kendini başka adamların koynuna atıyor. yahu bu adam daha ne yapsın. bir kadının bu ilgiyi anlamaması o kadar mantıksız ki. bu kısmı da yazarın erkek olmasına bağlıyorum. çünkü bir kızın kendine gösterilen bu denli ilgiyi anlamaması mümkün değildir.
ama ejder hikayesinden sonra da iyi toparlandığını düşünüyorum öykünün. ikinci kitap için çok bir merak uyanmadı bende. yine de araya birkaç kitap sığdırdıktan sonra okuyacağım. belki insanların yaptığı bu kadar övgünün sebebi ikinci kitapla birlikte hikayeye gelen o bütünlüktür.
bu kitap kesinlikle kötü bir kitap değil. aksine artık çöplüğe dönmüş fantastik kurgu piyasasında ortaya çıkan umut vaadedici bir kitaptır. bu boşluklar olmasa kitap gerçekten enfes olabilirdi. dilerim yazar ikinci kitapta bu eksikliklerini tamamlamıştır.
--spoiler--