ne muhteşem bir duygudur bu. "bu ne?" diye, sorulan tek sorunun her daim tek bir açıklaması vardır: açım. öğrenmeye.
hatta, yıllar önce şöyle bir anım olmuştu bu durumla alakalı. yiğenim her bir akı, boku bu ne deyip sorduğunda ben de kendisine hiç üşenmez cevap verirdim. nihayet, günlerden bir gün, alt komşumuza misafirliğe gittiğimizde çok değerli bir bibloyu eline alıp sormuştu:
"dayı, bu ne?"
"o biblo volkancığım. koy yerine. kırılmasın."
bir anda, bizim yiğen celallenip bi soru daha sormuştu:
"kırayım mı?"
ev sahibi bekir abiyle biz göz göze geldiğimizde volkan bir cevap bekliyordu. kendisini fazla bekletmedim:
"hayır volkancığım. hem bak bekir amcan kızar. gel yanıma."
volkan aynı soruyu defalarca tekrarladığında, bekir abi dayanamayıp söylenmişti.
"kır lan amına koyim. kırrrr."
tam bu anda, bizim yiğen, bir çocuktaki merak duygusunun en üst limitini gözlerimize sokmuştu: