neler yapmadık bu vatan için

entry156 galeri
    76.
  1. Dün akşam Bosna-Hersek'le oynanan milli maç, bakalım bugünkü gazete manşetlerinde "gizli plan" polemikleriyle, su baskınlarını ne ölçüde unutturacak bir üslupla çarpıyor göze?
    * * *
    Coşku açlığı, zafer açlığı, başarı açlığı, üstün olma açlığı; hayatın kılcal damarlarında da, atar damarlarında da, şah damarlarında da bitip tükenmeyen bir açlık.
    "Yan bilinçler"de gizli duran "bir gün silinip kaybolunacağı" tümörünün, en keskin avuntusuyla tesellisi öyle bir açlığı doyurmaya çalışmak.
    "Adam yerine konma" özlemleri de öyle.
    * * *
    Vaktiyle istanbul Valisi Niyazi Akı'ya, şaka yollu sormuştum:
    - Bizi kim idare ediyor, diye...
    Önce duymazlıktan gelmişti.
    Ben soruda, üst üste ısrar edince de; "sanki bilmiyor musun" der gibilerden şu yanıtı vermişti:
    - Kime sövemiyorsan, o idare ediyor.
    * * *
    Maşallah politikacılar, iyi sövüyorlar birbirlerine. Karşılıklı salvolar gümbürdeyip gidiyor:
    - Zafiyet, delalet ve ihanet içinde olanlar...
    - Devlet adamlığına yakışmayan bir seviyesizliğin çürük yumurtaları...
    * * *
    Şu geliyor akla hemen:
    - Sövüşme şampiyonluğunda rekorlar kırıp duranlar, acaba kimlere sövemiyorlar?
    * * *
    Gerçi sövmeye, hakarete, aşağılamaya karşı Ceza Hukuku'nun ramparlarıyla; kişi ve kurumların haysiyet ve şerefleri, güvence altına alınmıştır ama...
    * * *
    Hazine'den geçinmeli bir "mevki sahibi"ne sıradan bir vatandaş sövdüğü zaman; savcılar kamu davası açarlar.
    "Mevki sahibi" biri, sıradan bir vatandaşa sövdüğü zaman ise; sıradan vatandaşın suçu kanıtlayacak 2 tanık ile -doğal olarak bir de avukat bularak- davayı kendi açması gerekir.
    * * *
    Hazine'den geçinmeli "mevki sahipleri"nin, kendilerini "devlet" saydıkları; "mutlakiyet" dönemlerinden uzantılı "oligarşik" bir yönetim yapılanmasında da; oligarşik yapının kendini savunma çarlistonları, "devlet"in kendini savunma hakkıymış gibi görünür ve sap saman birbirine karışır.
    * * *
    Ne Edirne'de evleriyle tarlalarını suların bastığı vatandaşların, ne de manav dostlarımızdan irfan'la, şoför dostlarımızdan Orhan'ın bu tür zamazingolu hukuk kumaşlarıyla ilgisi vardır.
    * * *
    Hasan Cemal, Milliyet'teki dünkü yazısına şöyle başlıyordu:
    "Malatya katliamının arka planı nedir sorusunun peşinden gidilmiyor. Bunun yerine, nedense mağdurların arka planı didikleniyor"
    Sık sık döndürülen bir plağa göre:
    - Biz bir hukuk devletiyiz.
    Ama...
    * * *
    Ama'sı var işte...
    Bütün yoksulluk, işsizlik, perişanlık olayları da o "ama"nın içinde; son 80 yıl süresince "mevki sahipleri"nin iç ve dış gezileri için kaç yüz milyar dolar harcanmış olduğu ile, aynı süre içinde ambulans alımlarına ne harcanmış olduğu sorusu da?
    * * *
    Üstelik bu tür soruları ne duyacak, ne yanıtlayacak, ne benimseyecek resmi bir kurumuyla, siyasal bir partisi var Türkiye'nin.
    Doğru mu, yanlış mı?
    * * *
    Şayet Türkiye'de de, "yönetim saltanatı"ndan, "üretim saltanatı"na geçilebilseydi ve dağa taşa yazılan "önce vatan" sloganının yerini, kamu bilincine işlenecek "önce meslek" ilkesi alabilseydi...
    Ne Edirne yine sular altında kalır, ne de Kuzey Irak konusunda "gizli plan" tartışmaları ayyuka çıkardı.
    * * *
    Enseyi karartmayın.
    Nihayet ispanya'dan saatte 220 km yapacak hızlı tren de geldi.
    1947'de de, Ankara'dan kara tren yerine ilk moto-trenin kalkışı çok şenlikli olmuştu.
    * * *
    Demiryolları'nın tarihçesine bakıldığında; 19. yüzyılda Amerika'daki maden ocaklarının, taşımacılıkta nasıl bir devrimi başlattığına kadar da gidilebilir.
    * * *
    Bizde buharlı trenin devreye girmesi ise, Almanya'nın "ağabey devlet" olarak benimsendiği dönemlere, 19. yüzyılın ikinci yarısına rastlar.
    * * *
    Atasözlerimiz ne diyor:
    "Geç olsun da, güç olmasın"
    "Komşu da pişer, bize de düşer"
    Ama 50 yıl sonra düşer, ama 100 yıl sonra düşer...
    * * *
    Bugünkü gazeteler, manşetleri coşkulu atmışlarsa epey bir zaman övünür, avunur, oyalanırız...
    Dünyaya gelmek:
    - Ben de yaşıyorum işte, diyebilmek içindir; ama şöyle, ama böyle...

    çetin altan
    0 ...