Böylesi büyük bir iddiayı son günlerdeki sanatsal olaylara bakarak söylüyorum. Tam ineklerden kurtulmuştuk ki yepyeni bir sergi açıldı Kanyon'da. Maison Française dergisi tasarımcılara Ikea'dan çok basit bir tabure vermiş ve ondan yeni bir şey yaratmalarını istemişler.
inekler istanbul'u ele geçirdiğinde yaratıcılık eksikliği ve yeteneksizlik de aşikar olmuştu. Olur olmaz her önüne gelene inek tasarlatılmış, bu birbirinden çirkin inekler de şehir mobilyası olarak müthiş bir görüntü kirliliği yaratmıştı. işin ehli olmayanlara bu kadar büyük çaplı işler yaptırılırsa felaket de kaçınılmazdır tabii ki.
Kanyon'daki taburelerin farkı asıl işi tasarımcılar olan insanlar tarafından yapılmaları. Doğal olarak da ineklerden daha fazla bir beklenti içindesiniz. Gelir kaynağı yaratmak olan, bu yolla para kazananlar ne yapmış diye taburelerin arasında dolaştım geçen gün.
Maalesef, karşıma çıkan manzara Osman Çarmıklı'nın sadece çocuk çıkartması olarak yapıştırdığı inekten farklı değildi. Hadi Çarmıklı profesyonel değil, kendisi inek işinin aceleye geldiğini de açıkladı. Peki tasarımcıların kısırlığının bir açıklaması var mı?
Kabul etsinler, yeteneksizler. Tabureler arasında birkaç güzel örnek var. Birileri tabureden oyun, sandalye, hatta peynir masası, heykel bile yaratmış. Bu çok sınırlı güzel tasarılarsa kötünün arasında kaybolmuş.
Maalesef, taburelerin büyük bölümünün içinde dahiyane fikir yok. insanlar hayal güçlerini zorlamamışlar. Ne yapmışlar biliyor musunuz? Almışlar tabureyi boyamışlar, aynayla kaplamışlar, üzerine yazı yazmışlar. Çok dahi olduğunu düşünen birisi de tabureyi aynen olduğu gibi bırakmış.
Bunun müthiş bir fikir olduğunu düşünen bu demode insanı Bedri Baykam'ın şu vecizesiyle karşılaşmak isterim: 'This has been done before!' Evet, maalesef hepsi yapıldı.
Oysa istenmiş ki alsınlar ve tabureden başka bir şey yaratsınlar. Kendilerine tasarımcı diyenlerin yaratıcılarının hayal gücünün bu kadar sınırlı olması dehşete düşürücü. Birisi taburenin üzerine 'Sit down and think' yazmış, bir de sonuna asteriks koymuş ve Türkçe'sini açıklamış.
Bu kadar kötü tasarım olunca iyi tasarımın kaybolması onların yaratıcılarının da canını sıkıyor. Bu işleri organize edenler, proje dahil olanların işi baştan savması büyük problemlere de yol açıyor. Duyduğum kadarıyla inek faciasından sonra pek çok tasarımcı artık böylesi toplu işlere katkıda bulunmamayı düşünüyormuş.
Aslında gerek taburelerde, gerekse de ineklerde Türk yaratıcılığıyla ilgili şu tespiti yapmak mümkün: Aktarmacı kültürün ürünleri... Kendi popüler kültürünü sadece dışarıdan taklitle büyütmüş bir toplumda, yaratcılığın da yurtdışında görüneni aynen uyarlama olması kaçınılmaz.
Maalesef dergicilikte de bu böyle, edebiyatta da, sinemada da. Mesela Türkiye’nin en beğenilen filmlerinden Eşkıya'yı ele alalım: Son sahnesinde Amerikan filmlerinden apartılmış bir şekilde helikopter kaldırmanın ne anlamı var ki?
Halbuki bundan çok da uzak olmayan bir geçmişte Türk sineması diye bir şey de vardı. Yılmaz Güney'in, Metin Erksan'ın, Halit Refiğ'in öncülüğünü ettiği...
Türk mimarisi de vardı, Sedad Eldem'le başlayan ve son derece orijinal fikirler üreten bir anlayışımız.
Fakat giderek taklitçilik yaratıcılığın yerini aldı ve bugün kendine tasarımcı diyenlerin sadece tabure boyadığı bir sürece girdik.
insanın 'luddite' olup o tabureleri yok edesi geliyor. Taburelere vurulacak her bir balta hayal gücü olmayanlaradır.