imkansız bir eylem. çünkü bella herkesin yaşama hakkının eşit olduğunu savunan bir kraliçe.
güneş in henüz kendini göstermediği en utangaç anlarından birini yaşadığı klasik bir istanbul sabahı.
üsküdar doğancılardaki naçizane dubleksimde oltamı kontrol ediyordum.
geçen hafta madame cocodan aldığım kaz tüyü yorgan ve yastığım sayesinde erken uyanmıştım. uyku kalitem artınca kendimi daha enerjik hissediyordum. ee bu enerjiyi bir yerlerde atmak lazım. balık tutmayı pek sevmem ama sabah erken kalkıp boğazda yürüyüş yapmaya bayılırım. salt yürüyüşün artık beni tatmin edemediği bir sürece doğru sürüklenmiştim hayasızca. bu umarsız hissin geçmesi için ilk defa balık tutmayı deneyecektim o sabah.
planlı bir insanım, yanıma maceralı günlerimde gereken ve gerekebilecek herşeyi almayı ihmal etmemiştim.
çift oltalı ve çelik misinalı oltamı kaptığım gibi kapının yanına bıraktım. bir gece öncesinden hazırladığım sırt çantamın içinde ise kimyasal ışık çubukları, vücut ısıtıcı bant, avlarımı tartabilmek için hassas terazi, bimden aldığım çok fonksiyonlu el feneri, yedek pil, yara bantı, 5 metre ip ve arabamın yedek anahtarı vardı.
harley çizmelerimi çektiği gibi evimden çıkıp asansöre doğru yöneldim hızlı adımlarla. 1. katta oturmama rağmen gıcıklık olsun diye asansörü kullandığımı herkes bilir. çünkü aidat boşa gitmemeliydi. bu arada modern bir bina da oturuyoruz 1. katlar hep dubleks ikinci kat yok bizde üst katlara doğru 3 ve 5 var. barok mimari işte.
nihayet evimden tamamen çıkabilmiştim. rotamın kandilli olmasını planlıyordum ancak o kısımda bohem ve varlıklı insanlar yerine rüşvetçi ve hırsız şahısların yalıları vardı. iş bu sebepten ötürü sarıyer'e gitmeye karar verdim.
istanbul'un bütün güzelliğini içerisinde barındıran sarıyer'e. sarıyer deyince aklıma başka bir güzellik geliyordu ama o saatte uyanacağını tahmin edememiştim.
saat 5.17, nihayet sarıyerdeyim. tam olarak lokasyonum büyükdere, piyasa caddesi. hatırladınız mı? neyse...
yemi taktım ve oltamı vira bismillah diyerek uzaklara doğru fırlattım. balık sabır işi azizim. tam 12 dakika sonra bir kıpırtı oluştu.
sonra kıpırtı yerini dev bir sarsıntıya bırakmıştı.
büyük bir çekişmeden sonra tam tamına 17 kiloluk istavrit'i elime almıştım çırpınışlarını izlerken burnuma ızgara kokusu geliyordu. kendimi fazla kaptırmış olmalıyım ki bu dev balık kontrolden çıkıp yaklaşık iki metre ileriye düştü.
ve kaçınılmaz an! balıksever olduğunu düşündüğüm güzel bir kız uzun uğraşlar sonucu yakaladığım bu muazzam balığı denize atıvermişti. tanımadığımı düşünüyordum çünkü amigdala bölgem o kadar fazla okşanmıştı ki idrak kabiliyetim yok olmuştu adeta. denize balığımı atan o güzellik venus bellaydı. o gün erken kalkmış ve benim gibi yürüyüşe çıkmıştı. balıkların yaşama hakkının olduğunu, ve balık avının bir vahşet olduğunu söyledi bana. doğru söylemişti her zaman yaptığı gibi. zaten yanlış bir söylemini yakalasam çok değişik şeyler yapıcam da. yakalayamıyorum.