biz eğlenirken hugo' nun fark edemediğimiz acı zamanlarıdır.
üzerinde yeşil bahçıvan kıyafeti ile kar, kış demeden nehirlerin üzerinden ağaçlarla yaptığı yolculuklar, yazın yanıcı sıcağında giydirilmeye zorlanan yün şapkasıyla 4 ile sola mı hoplamadı, 6 ile sağa mı kaymadı..
hugo' yu yemek yerken birimiz görmedik, fakirlik diz boyu. zaten verseler de yiyemezdi mücadeleden, tırmanmaktan, zıplamaktan koş allah koş, tek bir dişi kalmıştı. kalbi o kadar büyüktü ki belli etmezdi acılarını tek dişiyle hep gülerdi bize. sesi yanıktı türkücü olabilirdi ama o bu alanda kariyer yapmayı planlamamıştı. yalın ayak gezerdi ayağında bir nubuk ayakkabısı bile yoktu. onca elmas nereye gidiyordu herkesin aklına tolga abi geliyordu, yazıklar olsun diyorduk.
büyük acılar çekti; eşi, çocukları hep kaçırılırdı, ama o yılmadı çabaladı, ağaç kütükleriyle yolculuklar mı dersin, yılanlarla boğuşmalar mı dersin şatoya bir şekilde gidip ailesini kurtarırdı.
namusluydu; cadı sila o kadar şehvetli ve seksiydi ama o hugo bir kere olsun ona yan gözle bakmadı.
gideceği yere deve kuşuyla giderdi, ne bir metrobüs' ü ne de marmarayı tercih ederdi.
çocukluğumuzun vazgeçilmezi, güzel adamdı vesselam.