sözlük yazarlarından öyküler

entry125 galeri video1
    118.
  1. ben bir sineğim..

    siz insanların hayatı boyunca en az bir kez karşısına çıkan, ve en az bir kez tiksindiği türden,
    kanatlı,
    kara bir böceğim..
    ..

    sıcak ve terli bedenlerinize yapışmayı, ağız kenarlarınızda ve burun hizanızda, gözünüzün önünde zikzaklar çizerek, ani iniş-çıkışlarımla, rüzgârda ordan oraya savrulan kuru bir yaprak parçası, çürük, içi boş bir tohum gibi, ve de üstelik vızıldayarak tepenizde uçmayı severim..
    bu düzensiz uçuşum ve görüntümle sizi çok rahatsız ederim..
    kocaman ellerinizle beni başınızdan savmak istersiniz, çayınıza ortak olmamdan nefret eder ve bazen de beni yakalayıp avucunuzda ezersiniz,,
    sonra da gidip ellerinizi yıkarsınız..
    herneyse,
    asıl trajedim bu değil..

    ..

    bu zaten doğama uygun bir son –sizin ifadenizle - , ve siz de doğanız gereği ellerinizi bazen böyle pis işlere sokarsınız değil mi ?
    bahsetmek istediğim başka..
    ..

    az önce bir örümceğin ağlarından kurtuldum.. üstüm başım, kanatlarım, bacaklarım, heryerim yapış yapış.. bu ağ benim için bir bataklık gibiydi.. çırpındıkça daha çok bulaşıyor, adeta batıyordum..
    türlü desenlerle işlenmiş ağın hemen ardında, beni asıl büyüleyen şeye doğru, bir arı kovanından sızmakta olan balın tadını alabilmek için hızla inişe geçmiştim.. neredeyse bala ulaşmıştım ki milyonlarca gözümle bile göremediğim ağa düşüverdim..
    düşmek de denmez buna.. daha çok, yorgun gövdemi kuş tüyü yatağa atmak gibiydi,, yumuşacıktı, ve başlarda rahatlatıcı..

    ben çırpındıkça ağ incecik bir yorgan gibi üstümü örttü, tüm ayaklarımla ağdan kurtulmaya çalışıyordum, saatlerce etrafımda dönüp durdum, ayaklarımdan birini kurtarırken, diğerine başka bir iplik dolanıyordu.. sonra yoruldum.. yorulmamış olsaydım da hareket edecek yerim kalmamıştı..

    en son öğlen güneşinin ışığıyla pişen balın o sıcacık şekerli kokusunu içime çekerek sonumu beklemeye başladım..

    çok geçmeden, benden daha iri, daha kara ve ürkütücü, kocaman ağzı kanca gibi iki yana açılmış, davul gibi şişkin ve tüylü karnıyla bir örümcek, gizlendiği ağaç deliğinden dışarı çıktı.. sanırım ben çırpınırken ördüğü ağın ipliklerinden bir tanesi doğrudan bir telgraf teli gibi gizlendiği deliğe uzanmış, onu uykusundan uyandırıp geldiğimi haber vermişti..
    kendi çizdiği iplik yoldan hızla yanıma yaklaştı.. her an işimi bitirebilirdi.. “keşke!..” dedim..

    “keşke şu balın tadına baksaydım da sonra ölseydim!”
    ama ne anlar örümcek halden.. bir insan bile anlamamışken..

    zaten o da günlerdir deliğinde açlıktan kudurmuş bir halde ağına düşecek avını –yani beni- beklemiyor muydu ?

    tüylü ayaklarıyla bir iki çevirdi beni, örgü örer gibi ağını üzerime doladı, sıkıca sarıp sarmaladı.. tam zehirli iğnesini karnıma batırmak üzereyken, ağ yeniden şiddetle sallanmaya başladı ve örümcek bile ağına tutunamayıp aşağı sarktı.. toprağa düşmek üzereyken peşi sıra saldığı ipliğine tutunup tırmanarak yeniden yanıma geldi..

    bu sarsıntının nedeni o sırada ağına başka bir böceğin daha düşmüş olmasıydı..
    ikimizden de iri, gösterişli, göz alıcı parlak renkleriyle büyük kanatları olan, uzun ve incecik karnıyla tüm böcekler aleminin belki de en güzeli,

    bir kelebek..

    ..

    örümcek bir an duraksadı, iğnesini içine çekti.. av ve avcı, ben ve örümcek, ikimiz de, kocaman desenli kanatlarını bir melek gibi iki yana açmış halde ağda öylece asılı duran, türümüzün bu en güzel, büyüleyici böceğine bakıyorduk..

    “zavallı!” dedim içimden..
    hoş, sanki benim durumum farklıydı..

    ama sonuçta ben sıradan bir sinektim.. ve sineğe yakışan da bu değil midir ? duvarda bir leke olmak, bala giden yolda bir örümceğin ağına takılmak, ve her zaman adı bir tiksinti ifadesi olarak anılmak..

    binlerce yıldır olan şey yine oluyordu ve belki de birazdan başıma gelecek olanlara dair içimde en ufak bir korku bile yoktu artık.. nasıl olsa benim sonum sıradan bir sondu.. bir alışkanlığın kimbilir kaçıncı kez yerine getirilmesiydi.. ne olacaksa oluyordu zaten.. ama şu kelebeğin durumu öyle mi?

    bir günlük ömrünün şu muhteşem güzelliği ile milyonlarca gözlerimin her bir tanesi onu başka bir boyutta ve farklı tonlarda algılıyor, az ötemde kovandan sızmakta olan balı dahi unutmuş büyülenmiş bir halde onu izlemenin tadına varıyordum..

    fakat şu an o da benim gibi çok çaresizdi..

    kendinden daha iri ve güzel bir avın varlığıyla donup kalan örümcek, çok geçmeden kendine geldi ve başka bir iplik yoldan kelebeğe doğru gitti.. üstüne çıkıp hızla ağını örmeye başladı..
    sonra da beklemeden iğnesini batırdı..

    saatlerce orada her tarafım bağlı kıpırdayamadan, örümceğin kelebekle nasıl beslendiğini izledim..
    ilk defa bir sinek olarak içimin acıdığını hissettim..

    kendi durumumu unutmuş, nazarımda bir kelebeğin değil, bir meleğin ölümünü izlemiştim..
    örümcek, karnı doymuş ve daha da şişmiş bir halde ağır ağır, ağları esneterek deliğine çekildi.. kelebekten geriye kuru, cansız, içi boş bir kabuk ve dağılmış parçalanmış kanatları kaldı..
    tadını çok sevmiş olmalıydı ki diğer günler de yine kelebekle beslenmeye devam etti.. ben de sıranın bana gelmesini bekliyordum.. o sıralar ağına başka böcekler takıldı, kovanlarına çiçek özü taşıyan birkaç arı, küçük bir kırkayak, ve onlarca sivrisinek..

    ama örümcek zahmet edip hiçbiriyle ilgilenmedi, kelebek ona fazlasıyla yetmişti.. bana gelince, beni de çoktan unutmuştu belki, ve ben bunca zamandır ağ hücrenin içinde hareketsiz beklemekten yorulmuş, acıkmış bedenimle, kıpırdayabilirsem örümceğe yeniden kendimi farkettirecek ve onun gelip işimi bitirmesini sağlayacaktım.. ama hiç gücüm kalmamıştı..
    bir gün sonra şiddetli bir rüzgâr çıktı, savrulan kuru ot parçaları ağı parçaladı.. ağdan bu sayede kurtuldum diyebilirim.. zorlukla ağacın dibine attım kendimi, kanadımın teki ve üç bacağımı daha bu mücadelede kaybetmiştim..

    eğer o kelebek olmasaydı şimdi çoktan içi boş kuru bir kabuk olarak ağda sallanıyor olacaktım..
    ağına takılan diğer böcekler de, hepsi gelen bu rüzgârla ve kelebeğin sayesinde örümceğin zehirli iğnesinden kurtulmuşlardı..

    ağda asılı halde, parlak göz alıcı renkleriyle kelebeğin o muhteşem güzelliğini düşleyerek milyonlarca gözümü hüzünle bir bir kapattım.. örümcek değilse bile bir kuş, ya da karınca ordusunun beni alıp götürmesini beklerken, zamanla süzülerek ağacın yarıklarından toprağa kadar inen balın o yoğun kokusuyla yeniden gözlerimi açtım..

    tek yapmam gereken, kalan birkaç ayağımla gövdemi itip başımı biraz uzatmak, hortumumu küçük bal göletinin içine daldırmaktı,,

    ben de öyle yaptım..
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük