"Dostluk sandaldı, şehirler taşıyan demir gemiler suya gömülürken o kırılgan ağaçla uzanmıştık sahile.
Dostluk kulübeydi, yolumuzu kaybettiğimizde, Tanrı misafiri diyerek kapısını çaldığımız. Karlar uçuşuyordu başımızda hey, şömineden kıvılcımlar sıçrıyordu eşiğe. Dostluk ekmekti, üzerinden buğular yükselen sıcacık bir ekmek; bölerken büyüyordu hey! Dostluk köprüydü, herkes yerinde durdukça yıkılmayacak bir köprü, ayakları ayaklarımız olan. iki yakamız bir arada olacaktı sabit oldukça kademlerimiz. Dostluk perdeydi, ayrı düşsek de yırtmayacağımız bir perde, sinema perdesi değildi fakat başkalarının üzerinde kendi filmlerini oynatacağı.
Dostluk vahaydı, serap olduğunda dahi ruhumuzu serinleten bir vaha; iki çöl olduğumuzu biliyorduk uzaklaştığımızda birbirimizden. Dostluk şarkıydı, notalarını kardeşçe bölüştüğümüz, tek başına söylemeye kalktığımızda gülünç düşeceğimiz bir şarkı. Dostluk kaleydi, taşlarını tek tek taşıdığımız sırtımızda; bedenlerimizi değil, ruhlarımızı korumak için inşa ettiğimiz bir kale; küstüğümüzde senin taşın benim taşım diye ayıramayacağımız. Dostluk baldı, binlerce çiçekten toplamıştık, renginin neden sarı olduğunu sorarak tek tek. Dostluk gölgeydi, birbirimizi dünyada sevdiğimiz için kıyamette bahşedilen bir ulu gölge. Dostluk inciydi, nefessiz kalmıştık çıkarabilmek için onu azgın dalgaların içinden.
Ah Exupery! Bir ironi miydi dostluğu tilkiyle simgelemen Küçük Prenste! Değilse, Kelile ve Dimnenin tilkileri dolaşsın ruhunda kuyruklarını birbirine değdirmeden. Değilse, bir tilkinin gözünden seyret dostluğu Baharistanda:
Bir tilki bir yol başında durmuş, sağı solu gözetliyordu. Ansızın uzaktan bir karaltı gördü. Yakınlaşınca yırtıcı bir kurdun kocaman bir köpekle iki gerçek dost gibi gelmekte olduklarını anladı. Ne kurdun köpekten bir korkusu, ne de köpeğin kurt hakkında kötü bir düşüncesi vardı. Tilki önlerine koşarak selam verdi. Saygılı bir edayla, Çok şükür, dedi, artık aranızdaki eski düşmanlık taze bir dostluğa dönmüş, yıllanmış geçimsizlik yerine yeni bir sevgi yerleşmiş. Fakat bu birleşmenin sebebini anlamak ve bu güvenin nereden geldiğini bilmek istiyorum? Köpek şöyle cevap vermiş: Bizim birlik olmamızın sebebi çobana düşmanlığımızdır. Zaten kurtla çoban arasındaki düşmanlığı anlatmaya hacet yoktur. Benimle çoban arasındaki düşmanlığa gelince; bugün bana kendisiyle arkadaş olma bahtiyarlığını vermiş olan şu kurt, dün bizim sürümüze saldırmış, bir kuzu kapmıştı. Ben âdetim gereğince arkasından koştum kuzuyu geri almak istedim. Fakat yetişemedim. Geri döndüğüm zaman çoban bana sopa çekti, beni sebepsiz yere incitti. Ben de çobanla aramızdaki dostluk bağını çözerek onun eski düşmanı olan bu kurtla birleştim.
Hikâyenin sonunda betimlenmese de tilkinin yüzündeki tebessümü hayal etmek zor değil. Bu tilkiye öyle şeyler söylemeliyiz ki, tebessümü uçup gitsin yüzünden. Kulaklarını zevkle oynatırken öyle şeyler işitsin ki, yalnız kulaklarını indirmesin abus bir çehreyle başına, kuyruğunu kısıp uzaklaşsın dostluğun yanından. Doğrusu böyle bir söz bulmak hiç de kolay değil. Bütün güzel sözlerin saklanacak yer aradığı zamanlarda bir çift güzel söz söylemeyi kim başarmış! Hikmet kapılarını tek tek çalalım o halde, açılsınlar, açılalım onlarla birlikte.
Tilkinin şahidi kuyruğudur, diyerek söze başlıyor Hz. Ebu Bekir (ra) ve şöyle devam ediyor konuşmasına: Komşunu incitme, çünkü herkes gider, o kalır. Ardından Hz. Ömer (ra) açıyor kapıyı ve şu cümleyi yazıyor kalbimize: Uzuvları kesmek, dostluğu kesmekten daha kolaydır. Üçüncü kapıda Hz. Osman (ra) görünüyor, ağırbaşlılık telkin ederek ruhlara; Susanın susması, hücum edenin hücumundan daha tesirlidir, Ve ekliyor: Ey dost, iş zor, zor! Dünya kısası olsun âhiret kısası olmasın! Dördüncü kapıda Hz. Ali (ra) bütün heybetiyle sarsıyor omuzlarımızı: Birçok kimseye, dostluk gösterdim, onlardan hiçbir dostluk görmedim; ama yine de dostluktan vazgeçmedim.
Hikmet kapıları çağlarla baki değil. Hz. Mevlana Râşit halifelerin kapısını çalmasaydı, Anadolu coğrafyasında birlik için çırpınanlar kapısını çaldığında şu sözleri söyleyemezdi onlara:
Gül, o güzel kokuyu diken ile hoş geçindiği için kazandı. Bu hakîkati gülden de işit. Bak, o ne diyor: Dikenle beraber bulunduğum için neden gama düşeyim, neden kendimi kedere salayım? Ben ki, gülmeyi, o kötü huylu dikenin beraberliğine katlandığım için elde ettim. Onun vesilesiyle âleme güzellikler ve hoş kokular sunma imkânına kavuştum...
Dostluk Hz. Ebu Bekir topuğu istiyor yılan deliklerine koyabilmek için.
Dost kurban edilmez, kurban olunur dosta."
eskimeyen ve kaybolmayan dostlara ithaf olsundur..