Düşündüğü kadar yalnız değildi. Şarkılar vardı, şiirler vardı, sevdiği bir yatağı ve gönlünü şuursuzca dolduran dostları vardı.
Gece kendi karanlığında saklanabildiği halde niye bu karanlıkta kendini kaybedemiyor insan? Boşluğa dalmak vardı oysaki. Yitip gitmek sancılı düşüncelerimin girdabında Duyguların sürüklediği elem dolu anlamlılıklarda sarhoş olmak ve gecenin karanlığında savrulmak
Gayet mantıklıydı her şey. Kalbi atıyordu ve zihni yerindeydi. Giyiniyor, sevdiği şeyleri yiyebiliyor, fırsat buldukça sevişiyordu. Bir eksiği yoktu.
Duygular mantıkla savaşan amansız bir akıl oyunuydu. Hücrelere yersiz emirler veriyor içten içe bitiriyordu beni. Hayır, kendime sahip çıkabilirim. Tüm varlığımı aymaz birtakım pişmanlıklarla, bastırılabilir acılarla kuşatamazdım.
Tek ihtiyacı uykuydu belki de. Uyumalıydı. Sabah keskin ışınlar alnını parlattığında anlayacaktı tüm bu safsataların gereksiz olduğunu. Uğraşları arındıracaktı tüm zalim hissiyatlarından, kuru elemlerinden ve ıslanmaya hazır pişmanlıklarından.
Tek ihtiyacım ağlamak belki de. Kirli bir sıvı damlayacak göğsüme ve bakışlarımda parlayacak kaybetmişliğim. Aydınlanacak gece.
Kendinin farkına varacak ve nefret haykıran bıçaklarla öldürecek kendini en ulaşılmamış derinliğinden.
Sabah oldu işte. Güzel bir gün!
Öyle diyor aynadaki adam.
içimi kirletiyor dışarı atamadıklarım. Katran akıyor damarlarımda.