Kaldırdı başını. Bir çift göz karşıladı çapkın bakışlarını. O an zaman işlememeye ant içti.
Kaldırdı başını. Bir parlak çehre bastırdı isyanını. O an yaşam rengini değiştirmeye ant içti.
Kimeydi bu başkaldırı?
Duygularıyla kelepçelenmiş insanoğlunun hüzünle bezenmiş duygu birikimine mi?
Mantığıyla zedelenmiş insanoğlunun vakitle kirletilmiş doğru bildiklerine mi?
Neye ve ya kimeydi bilmiyordu. Bildiği tek şey vardı. Cennet beklentisi ve ya cehennem korkusu bir boşluk bulmuş uzaklaşıyordu kimliğinden. Damarlarında sevgiyle ısıtılmış daha sıcak bir sıvı akıyordu. Kanı her zamankinden daha kırmızıydı. Fışkırıyordu yalnızlığa uzak bir vücut bölmesine.
Sıyrılırken bedeninden yaşama dair tüm zarif ve kaba düşünceler. Önceki yaşamlar, sonraki yaşamlar ve onlara dair her bir zerre kaçışırken ücra hücrelere; durdu. Durdu ve aşk dedi.
Çok kişi anlatmaya çalıştı kadim saydıkları harflerini köhne kağıtlarına dökerek onu ama hiçbirinin tarifine uymuyordu bu. Hangi mertebe sahibi bunu anlatabilecek ve anlayabilecek insanüstü yeteneklere sahipti ki? Yaşayabilirdik ancak; sadece yaşayabilirdik. Diğer her şey gibi
Kaçırdı gözlerini bir çift gözden. Usulca bakması gereken yerlere baktı. Durmamaya ant içti kalbi.
Kaçırdı ruhunu parlak yüzün nurundan. Karanlığa gömülmeye meyil etti. Sönmemeye ant içti ışığı.
Kimdendi bu kaçış?
Acı çekmiş onca aşığın mahzun bakışlarından mı?
Kayıp gitmiş onca şuurun anlamsız yakarışlarından mı?
Ne üstüne gidebiliyordu ne de kaçabiliyordu. Öylesine çaresiz ama öylesine mutluydu. Anlatılamayan şeydi bu. Oydu. Aşktı.