mezhepler insanların problemlerine pratik ve kolay çözümler üretebilmek için kurulmuş * ve yüzyıllarca süregelen bir birikim ve gelenek oluşmuştur. mezhepleri içine alan bu geleneğe ehl-i sünnet ve cemaat * denilmektedir. ehl-i sünnet tarafından 4 hak mezhep olarak kabul edilen mezhepler şunlardır:
-Şafiilik (imam şafi-Mekke ve medine bölgesi)
-Hanefilik (imam ebu Hanife-ırak, türkiye, kısmen iran)
-hanbelilik (imam ahmed hanbel-mısır, kısmen Arabistan, kısmen ırak)
-Malikilik (imam malik-kuzey afrika)
bu mezheplerin ana konusu fıkıhtır. yani ibadet ve günlük işlerde dinin hükümlerine karar vermek, Müslümanlığı tanımlamak, iman esaslarını belirlemek, örf ve adetleri esas alarak helal ve haramın sınırlarını çizmek.
dinde böyle bir kurumsallaşmaya gidilmesinin amacı, özellikle Yahudi ve hıristiyanların Müslümanlarla din konusunda tartışmasından dolayıdır. Yahudi ve hıristiyanlar, bizim inanç esaslarımız var, birine Yahudi dememiz için şunu şunu yapması gerekir, ya siz birine Müslüman demek için ne şartlar ileri sürersiniz...* sonra bizim haftalık aylık ibadetlerimiz var dediler.. peki siz Müslümanlar hangi ibadetleri ne şekilde yaparsınız... ve islam ritüelleri oluşmaya başladı... cuma mübarek gün ilan edildi, bazı günlere özellikler atfedildi.. falan filan...
bu baskılar sonucu ilk elden çözümler üretilmesi güzeldi. yani müslüman'ın tanımı artık belliydi, şunu şunu yapana Müslüman denilecekti ya da şu şu ritüelleri yerine getirene.. zamanla bu kalıplaşmış algılara neden oldu. islam'ın beş şartını yerine getirenin ayrıca bir şey yapmasına gerek yoktu, ahlaki açıdan çok zayıf olsa bile bu önemli değildi... beş şartı yerine getiriyordu yaa, alimler yalan mı söylüyorlardı... ve ritüel ağırlıklı bir din anlayışı hakim olmaya başladı... namaz , oruç gibi ibadetlerin ağırlıkta olduğu ahlaki değerlerin ikinci plana itildiği bir din anlayışı. din bu haliyle tıpkı Yahudilerin ferisi mezhebine benzemişti. Allah'ın çokça kınadığı bu mezhep ahlaki nitelikleri ikinci plana itip, ritüelleri ön plana çıkarıyordu... yani kabuk sağlam ama içi boş ceviz gibi...
bunun böyle olduğunun en büyük ispatı islam ilmihal kitaplarıdır. ilmihal kitaplarına bakacak olursanız, sayfalarca ibadetlerin nasıl yapılacağını anlatır... son birkaç sayfaya da ahlakın, yalan söylememenin, iyi insan olmanın öneminden bahseder. bu ilmihal kitaplarını eleştiren ve yeni 'ahlak' temeline dayalı bir ilmihal yazan ankara ilahiyat hocalarından hayri kırbaşoğlu'dur.
hayri kırbaşoğlu bu eserinde sayfalarca iyi, ahlaklı, dürüst, merhametli, çalışkan Müslümanın özelliklerini anlattıktan sonra ibadetin ne şekilde yapılacağına geçilir.
şimdi tüm bu anlatılanlardan mezhepsiz Müslüman olur mu olmaz mı sorusuna geçecek olursak, mezhep günlük hayatımıza pratik çözümler getirmesi bakımından gereklidir. yani birbirine benzer meselelere tekrar kafa yorup düşünmek yerine hazır kullanabiliriz ki, bazı mezhep imamları olmayan meselelerle ilgili kurgusal fetvalar da vermişlerdir. bunları okuyarak, eleştirerek, üzerine yeni bilgiler katarak, günümüz şartlarına uyarlayarak kullanabiliriz. fakat bazı kültürel, bölgesel fetvaları aynen günümüze taşımak, uygulamaya kalkmak çok sakıncalıdır. yani kafamızda bir sınır olmalı fakat bu sınırı genişletme veya daraltma hakkına biz sahip olmalıyız.
örnek verecek olursam, imam şafiye göre bir kadın tek başına, yanında bir erkek yokken hacca gidemez. imam şafi bunu o günün güvenlik şartlarını dikkate alarak söylemiştir. fakat günümüzde diyanetin görevlileri eşliğinde topluca hacca gidilmektedir. bu topluluğa katılan bir kadın veya ona katılmasa bile tek başına -güvenli olması şartıyla- gitmesinde bir sakınca olmamalı diye düşünmekteyim...