Kanuni'nin başveziri olan ibrahim paşa aynı kanuni gibi lükse ve ihtişama son derece düşkün birisiydi. Diğer devlet adamlarının aksine batılı bir kafa yapısına sahipti. Heykel, müzik ve tabloları çok severdi. Bu yönüyle klasik osmanlı sanat anlayışından farklı zevkleri vardı.
ibrahim paşa devletin görüp görebileceği en yetenekli bürokratlarındandı. Hatta kanuni kadar olmasa bile padişahların çoğundan ileri görüşlüydü.
Son derece Zeki, hazırcevap ve nüktedan olan ibrahim paşa bu kabiliyetlerinden dolayı şehzadeliğinden beri kanuninin gözdesiydi.
Günümüzde her kurumda olan entrikalar o zamanda da vardı. Pek çok kişi ibrahim paşayla kanuninin arasını bozmaya çalışıyordu. ibrahim paşa zekasıyla kaçınılmaz sonu geciktirse de maalesef engelleyememiştir.
Rivayet olur ki ibrahim paşa birgün oğlunu sünnet ettirir. Hokkabazlar, canbazlar, pehlivanlar türlü türlü oyunlar yaparlar. Yemekler saray mutfağında dahi benzeri görülmemiş lezzettedir. ibrahim paşa Mardin'den getirttiği ceylanlardan kebap, harputtan getirttiği pekmez ve uludağdan getirttiği karla şerbet yaptırarak konuklarını en iyi şekilde ağırlar.
Ancak bu izzet-i ikram saray ahalisi tarafından hoş karşılanmaz. Kısa bir süre önce kanuninin şehzadelerinin sünneti olmuşsa da o düğün bu kadar şaşaalı olmadığından saray ahali hünkarın küçük düşürüldüğü dedikodusunu çıkarırlar. Bu laflar kanuninin kulağına kadar gider ve padişah bir hışımla ibrahimi huzuruna çağırtır.
Padişahın öfkesiyle daha önce pek çok kez karşılaşmış olan ibrahim paşa der ki;
-hünkarım bu gafiller der ki ben sizi küçük düşürmüşüm. Sözde benim tertip ettiğim merasim daha ihtişamlıymış. Haşa. Siz koskoca bir cihan şahısınız ki düğününüzün baş konuğu ben fakir kulunuz idi. Ben ki bir fakir kulunuzum düğünümün baş konuğu koskoca bir cihan şahıdır. Ben misafirime hürmet etmeyeyim de kim etsin. Der.
Bu cevap kanuninin çok hoşuna gider. Ne zaman ki ibrahim paşa benzer bi durumda mevzuyu toparlayamaz o vakit can gitmiş zaten.