Fakat plaza içinde koyu camlar ardında o biçim para alanların sevmediği gibi çoğu zaman da engellemeye çalıştığı haktır.
Ulan tek günah onların da değil hani. izin alınca iş çıkaran aile ya da hangi birine zaman ayıracağını bilemediğin arkadaşlar da var işin içinde. Yıllık izin dediğimiz olayda dinlenen kardeşlerimiz varsa helal olsun.
Bakın mesela bu güzel kardeşiniz yaklaşık iki yılın sonunda yıllık izin diye bir tırıvırı varmış, nasıl kullanıyoruz diye müracaat etti plazanın en havalı avratları olan insan kaynaklarına, Merve'ye. Merve'yi tanısanız çok seversiniz ama. Ben ilk geldiğim zaman stajyer mıtajyer demedi yemek parasına kadar cebime koydu. Neyse, kız dedi "13 günün var içeride, harca harca bitmez".
Çaldım müdürün kapısını "kem küm iş çok biliyorum ama kem küm dört gün yokum". Bir saat sonunda izin kağıdım imzalandı fakat iki yazı teslim etmem şartıyla.
Ortalıkta leyla gibi geziyor, dört gün yokum diye sağır sultana whatsapp'tan yazıyorum. Beni sevenler sırt sıvazlıyor...
Neyse iş bitti bir yemek yiyeyim, dört günlük para içerde. üstüne bira da çakarım diyorum. 'zzıııırr' telefon, babam! ulan peder yine erken mi geldin eve demeye kalmadan üstüne fil oturmuş bir sesle "evi su bastı, gel" demesin mi?! Su baskını neymiş, evin önünde araba patladı, hırsız girdi, iflas ettik falan filan. Kurur gider, gerisini sigorta fazlasıyla hallederdi. aldım marketten bir pompa. yalnız burada eklemek isterim, nalburda 2 liraya olan pompayı migros 4 liraya satıyor ayıp ediyor. üstelik renk seçenekleri de çok az. bana göre pompa dediğin kırmızı ya da sarı olur ama yoktu. Aldım mor bir pompa. Gittiğim eve.
Kapı açık. Babamın pantolon yerde donuyla ordan oraya koşup komşu kadınları yönlendiriyor. Tam dudağım gülmeye yeltendi, burnuma gelen kokuyla ağzımdan sadece "baba bu kanalizasyon suyu mu?" çıktı. mahallenin boku evde yıllık izne çıkmış, babamın bin pazarlıkla aldığı kareli halıda yüzüyor.
dedim bu şehre bu kadar insan gelirse bir yerden sıçtığı çıkacak. Babam mor pompayı aldı, koştu. "içeri gelme" dedi, kıyamadı kızına. baba yüreği falan, çok mühim değil.
neyse kova kova su döküldü, kofra açıldı. yatak odama koştum. çok şanslı bir piç olmalıyım, kitaplarıma ve defter koleksiyonuma hiçbir şey olmamış. umberto eco külliyatıma uzaktan öpücük atıp vedalaştım...
her şey temizlendi derken salonu siliyoruz, su geliyor. siliyoruz, su geliyor...
elimdeki leş viledayı yere bırakıp döndüm "baba götüne pantolon giy, su duvardan geliyor" dedim. iski'yi sürekli sakince aradım. behçet amca çıktı. Kağıthane iski belediye'den çok kıyak adamdır. Bacadibinde su basan evdeki kızın selamını verin anında tanır. Cep numarasını da aldım bundan böyle bayramlarda kullandığım toplu mesaj listeme girdi.
Uzatmayayım, logarlar tıkanmış, sorumlusu iski fakat ancak sabah 9'da gelebilieceklerini söyledi. iyi de saat akşam 10, ne yapacağız? Behçet amca arıyor, "heryeri ayağa kaldırdım" diyor. beyaz masa'yı aradım mehmet çıktı bana full dolu diyor, işimi görmeyince türkçe öğrenip öyle bana devletten fayda gelmeyeceğini anlatmasını diliyorum. iski'yi itfayiyeyi, belediyeyi ulan hatta muhtarı bile aradım. dakikada 10 litrelik kova doluyor, nasıl aramayayım güzel kardeşim. evde üç kişiyiz. benim cici annede fıtık var. bulduk bir makine. 40 litrelik suyu çekiyor sonra boşaltıp yan camdan döküyoruz. beş saat sonra kendimi nazi almanyasındaki yahudi kamplarında hissettim. babam uyuya kaldı ve ellerimde bim poşetleri suyu doldurup döküyorum. bir ara şarkı söylemeye başlamışım, babam korkup "iyi misin" dedi. iyiydim muhtemelen. olay üzerinden iki gün geçti, çok bilemiyorum. Yine de katlanılamayacak bir şey değildi. saat sabah 9 buçuk olduğunda iski'yi aradım. behçet amca çıkmayınca cepten aradım telefonu kapalı. ulan diyorum adam uyuttu bizi. bir başladım ağlamaya. babam yarı uykulu "gül ulan survivordayız, gel bir selfie yapalım. sen dinlen git yat" diyor. o böyle cengaverlik yaptıkça daha da ağlıyorum. Tam camı açtım ki "ablaa geldik" dedi. logardan 42 ton su çekildi. 11 saatlik kodumun su boşaltması sırasında yıllık iznimi anımsadım. koca dört gün...
size çok samimi bir şey diyeceğim, orada ağırlık kaldırmanın verdiği yorgunluk olmasa her şey plaza içinde ego çekmekten çok daha iyi.
neyse ev şu an inşaat halinde. sorumlu şirket masrafları karşılıyor. her şey yenileniyor. iski ve beyaz masa dakika başı "her şey tamam mı?" diye soruyor. her seferinde "hayır desem ne değişecek" dedim. baktım yol yapılıyor, mühendisler akın ediyor eve. hatta bir tane mimar geldi, boylu poslu. öyle de olmayabilir. onu gördüğümde koltukta uyuyordum, ses duyunca gözümü açmıştım. konu bu da değil zaten...
evde işler halloluyor. okuldan dostlarım da geliyor sağolsun.
şimdi betona serdiğim yatağıma yüzü koyun uzanmış bunları yazıyorum. yarın iki oda parkelenecek sonra ver elini badana.
yıllık izin ve sabır olayından feyz aldığım kadar yine sevişme garantisi olmasa da her duruma karşı iç çamaşırına dikkat edilmesi gerektiğini de babam sayesinde anladım.
Edit notu: selam evde her şey iyi gidiyor. bu editleme empatiyle gönülleri kazanan abimizin ogutlerini önemsedigimden yapıldı.
....