bir dönem yaşanılan, gri bir sendromdur. nasıl gri? şöyle;
saat 12:00'da yemek saati geldi diye yemekhaneye çıkarsın. sıranı beklersin. iş arkadaşların aralarında güşülür, espriler yapar. muhabbet ede ede yemek yerler. sen de onlara şöyle bir bakış atıp, yemeğinizi aldıktan sonra herkesten uzak bir köşeye oturursunuz.
önünde çorba, nohut, pilav, yoğurt ve tatlı var; mesela yani.
bakarsın; bilirsin ki önce çorbadan başlamanız gerekir. kaşıkla babam kaşıkla... işte o an, iştahın kapanmaya başlar git gide. ''her gün çorba kaşıklıyorum lan ben'' diye içinden konuşursun. eğer bu konuşmayı yaptıysan, uyanmaya başlamışsın demektir. ancak bu uyanma yetmiyor işte. neyse; devam ettin. çorba bi' bitmedi. içtikçe içiyorsun. son kaşığı da daldırıp ağza götürdükten sonra; sıra nohut ve pilava geldi...
işte şimdi burada derin bir nefes alman gerekir. her nohut ve pilav gördüğünde aklına gelen ilk şey hep aynıdır çünkü.
-''acaba pilav üstü mü yapsam?''
heh, sen şimdi bunu hep düşünürsün ya; artık beynin otomatik olarak seni düşünmüş sayıyor oluyor. kararın hep aynı; ''yok ya ayrı ayrı yiyeyim'' (bu arada kendimden örnek veriyorum, ben ayrı yerim). bir zaman sonra bu sorgulamayı yaptığının farkına bile varmadan ayrı ayrı yiyorsun. canın pilav üstü yapmak istese bile, yapmıyorsun. artık kuraldır bu sanki he?
sonra tekrar kaşıklamaya başlarsın. ''ulan bildiğin her gün kaşıklıyorum amk'' dersin. iştahın daha da kapanır. yoğurt yersin bir de, iyi gelir. yoğurdu seversin. serindir. içecek yoksa yoğurt vardır; iyi gün dostudur. neyse pek takılmayayım yoğurda. kaşıkladın kaşıkladın bitmiyor, canın sıkılmaya başlıyor. ''off amma bitmez yemekmiş'' dersin... saate bakarsın öğle yemeğinin yarısı geçmiştir neredeyse. neyse işte, kaşık maşık derken bitti bunlar da. son pirinç tanesine kadar yiyemesen de tabaktaki bitti sayılır. tatlıya geçersin.
tatlı çatalla yenecek bir tatlıdır mesela; hiç düşünmeden elinden kaşığı bırakır, çatalı alırsın. temiz mi diye göz gezdirdikten sonra tatlıya dalarsın. çatallar durursun. tatlı güzeldir. ancak olaya bakar mısın? tatlıyı yedikçe yiyesin gelir; iştahın açılır...
işte böyle, hayattan sıkılırsın. yemekten sıkılırsın. tatlı niyetine; hayatına bir insan girer ya da hayatında olumlu bir olay olur, seni o sıkıntıdan alır götürür. ancak o olumlu olay sonlanırsa (o kişinin gitmesi, olumlu olayın yalan olması vs.) işte o zaman tekrar sıkılmaya başlarsın. tekrar yemeklerde saate bakar, pilav üstü mü yapsam daha iyi olur diye düşünmezsin. tatlıyı yerken gelen; ''ah keşke pilav üstü yeseydim lan'' hissi de geçer.
işte böyle bir şeydir hayat. her yerinden örnek verebilir, her hadise ile sıfatı değişebilir. kimi zaman sıkıcı olur, kimi zaman üzücü, kimi zaman acımasız, kimi zamansa mutluluk dolu olur.