film dilinin ne olduğunu bilmeyen, hollywood'un empoze ettiği her 20 saniyede bir küçük aksiyon, belli aralıklarla büyük aksiyonlar bekleyen, düz sinema izleyicisi için sıkıcı olan semih kaplanoğlu'na ait sinema filmi.
film bir şairin kısa süreliğine, yaşadığı şehirden doğduğu topraklara döndükten sonra, şairin iç çatışmasını üzerine güzel, yalın bir hikayeyi beyaz perdeye aktarıyor. bazı filmelerde meteforlar çok ön plandadır. onların neyin meteforu olduğunu anlayamadığımızda, filmi düz okuduğumuzda filmde şairin gitmesine izin vermeyen kangal köpek sadece bir kangal köpek olarak kalacaktır. finalde gördüğümüz yumurta ise sadece bir yumurta. bunları anlamdıramıyorsanız, filme bok atmak yerine gidin spiderman izleyin orda kafanızı yormanızı gerektirecek bir durum yoktur. örümcek adam bir kızla flört edecek, siz etmiş gibi mutlu olcaksınız. ya da kızın yerine koyacaksınız kendinizi. sonunda da örümcek adamın yerde sürünüp dayak yediğinine aldırmadan nasılsa kötü adam alt edecektir rahatlığını yaşarsınız.
sizin sıkılmamanız için senaryolar çok matematiksel olarak çok ince hesaplanıyor. filmler görsel olarak efeklerle süsleniyor, saniye saniye rötüşlanıyor. tabi asla anadolu'nun ücra bir köşesinde ki küçük bir kasaba kültürünün ne kadar zengin ve sıcak olduğunu gibi insanı insan yapan yaşadığı topluma, kültüre ait detaylar bulamazsınız. filmden önce mc donald's yersiniz, çıkışta starbucks'a kahve içmeye gittinizmiydi mutlusunuzdur. bu sizin değil size dayatılan bir mutluluktur, sunidir. facebook'a siyah kurdela koymak bir tıkla, meydanlara çıkıp slogan atmaktan daha kolaydır çünkü. vicdanınızı rahatlata rahatlata bir hal oluyorsunuz. izlemeyin zaten nuri bilgeyi, zeki demirkubuz sizin neyinize, semih boşuna çabalıyor size göre. dejenere olun bakalım bile bile. nereye gideceksiniz çok merak ediyorum türkiye pasaportuyla.