Fıtrata aykırıdır sözü cinsiyet ayrımcılığına kapı aralayan bir olgudur.Batı feminizmi eşitlik vurgusunun farkı yok saydığını, erkekleri kadınlar tarafından ulaşılması gereken çıta olarak kurduğunu, toplumsal cinsiyet vurgusu olmayan "insan hakları" söylemi yerine "kadın insan hakları"nın geliştirilmesi gerektiğini söyleyip "vive la différence" diye haykırmamışmıydı? Bunu hatırlatmak istememdeki gaye şu: RTE "eşdeğerlik" dedi diye hop oturup hop kalkıyor olmamızın sebebini DOĞRU ifade etmek. Kadın-erkek formel haklar düzeyinde eşittir, eşit olmalıdır elbet, ancak bunu savunurken "eşdeğerliliğin" RTE'ye kaptırılmayacak kadar değerli feminist bir kavram olduğunu da unutmamamız gerekiyor. Dünkü feci konuşmadaki ESAS sorun, eşitliğin formel-informel ayrımı yapılmaksızın toptan reddi, eşdeğerliliğin ise "fıtrat" ve "narinlik/kırılganlık" ile eklemlenmesi. Bir kadın doğası zikredilerek kadının yaratılmasının aşkın bir sebebi olduğu iddia ediliyor. Oysa feminizm eşdeğerliliği kadının farklı - ve daha fazla! - hakka sahip olması gerektiğini savunmak için ortaya atıyor. Erkekten farklı olarak (ve genel anlamda insan haklarına EK olarak) kadının doğum hakkı, pozitif ayrımcılığa tabi olma hakkı, cinsel taciz ve tecavüz vakalarında kanıt aranmaksızın masumiyet karinesinden faydalanması, boşanma durumunda görece avantaj hakkı, vs. gibi haklarının olmasını savunuyor. 2. kuşak feminizmin sorunu "kadın" kategorisini bir yerde olumlayıp özcüleştirmesi. Ancak kabul etmeliyiz ki feminizm DE eşdeğerlilik söylemini kullandı! O halde RTE'ye karşı tepki üretirken onun kurduğu denklemi kırıp eşdeğerliliğin feminist anlamına sahip çıkmak istememiz söz konusu olabilir. Benim şahsi duruşum 3. dalga feminizmden yana. Eşitlik ve eşdeğerlik söylemlerini "stratejik özcülük" yaparak savunabiliriz, mücadelemizi oradan kurabiliriz. Ama nihai hedefimiz toplumsal cinsiyeti kökten sarsmak, sorgulamak, yapıbozuma uğratmak olmalı. Yani amaç toplumsal cinsiyet kategorilerini kuran şiddeti gözler önüne sermek...