hiç bilmediğim bir semtte buluyorum kendimi. durakta birini bekliyorum ama kimi? normal miyim? otobüsün içindeki kadın neden camı tıklatıp parmağını sallasın ki normal olsam? işte sokağın başında göründü beklediğim kişi. tanımıyorum fakat onu beklediğim yankılanıyor beynimde. nereye gidiyoruz? bu içimden çıkan ruhum mu? ya izleniyorsak. kalktık işte dünya hep daha farklı geliyor gözüme. daha soluk. her şey ölüm soğukluğunda. bu saatte burada tavşanın ne işi var? hem de beyaz. hayalgücün buraya kadar işte diyorum. o meşhur masonik beyaz tavşan ı görürsün anca. sen bu beyaz tavşan hikayelerinin kurgudan ibaret olduğunu mu sanıyorsun? donnie darko, matrix, alice in wonderland hepsi kurgu olabilir mi? ya gerçekseler. tanrı olsam diyorum, tanrı olsam dünyayı yine böyle yaratırdım. en kötü yanlarını bildiğim haliyle. yine bu kadar karmaşık. sefaletler ruhumu güçlendiriyor sanki. beyaz tavşan takip edilmeli. onu takip etmeliyim. iyi ama bu peşimdekiler kim? neden herkes bu kadar sıradan? monotonluk içinde boğulan insanların hayatına dahil olmayacağım. aslında hiçbir şeye ait değilim. sadece geçip gidiyorum kıyısından köşesinden. empati nasıl yapılır ki? ben neden üzülemiyorum? yoksa herkes benim gibi de sadece rol mü yapıyorlar? bence bu çok mantıklı olurdu. bir başkasına üzülebilme yetimizi kaybedeli çok oldu. nereye gidiyoruz diye kaçıncı soruşum be sana? takip et. az önce ayrıldığım dünyayla burası çok farklı. bedenim değil ayaklarım yürüyor sadece. gövdem onların izinde savruluyor. yer çekimi yar yarıya daha az. gözlerin çok güzel.