Güncel politikaya fazla yumulmanın en büyük sakıncası, kişinin bakış açılarını daraltması ve onu insanlığın evrensel sentezlerinin dışına düşürerek tüm dünyayı "yerel"den ibaretmiş gibi sanmanın tutsağı yapmasıdır.
Osmanlı imparatorluğunun yönetim mekanizmasındaki ağırlık merkezleri, genellikle sonradan din değiştirmiş Hıristiyanlardan oluştuğu için, imparatorluk yan bir refleksle, Hıristiyan tebaaya gösterdiği hoşgörünün yüzde birini Anadolu insanına göstermemiş ve onu evrenselliğin potası içine bir türlü almamıştır.
ithalatçılar bu nedenle "kozmopolit"liğe karşı çıkan ve "yerel"e sımsıkı yapışmak isteyen bir tepkinin öncüsü olmuşlardır.
Bir türlü onarılamayan sakatlık da bundan sonra büsbütün katmerlenmiştir.
* * *
Sorun Anadolu insanını evrensel sentezlerden soyutlayarak, iyice izole etmeyi benimsemek değil, onu da evrensel sentezlerin içine çekmeyi amaç edinmek olmalıydı.
Yüzyıllar boyu ezilmiş bir kitleyi "yerelcilik" edebiyatını pompalayarak coşturmak, daha kolayına gelmiştir ittihatçıların. Böylece körler aleminde şaşı olmanın avantajını yakalamak istemişlerdir kendilerince.
imparatorluğun son birikiminde, evrensel boyutlara ulaşmış her kurum "yerel"cilik cezbesiyle depreme uğratılmış, yabancı dil öğrenimi kösteklenmiş, çağdaş yaşama dönüklük "züppelik" suçlanmasıyla budanmıştır.
Yüzyıllar boyu ezilmiş bir toplumu, evrenselliğin eşiğinden öteye atlatmak yerine, onu "yerel"liğin coşkulu edebiyatıyla insanlık sentezinden koparmaya kalktığınız zaman, elli yıla varmadan o toplumu dünyadan elenmiş, pusulasız kara bir kalabalık durumuna sokabilirsiniz... Ve sonra da kurtuluşu, "evrenselliği" yakalamak yerine, "yerel"i yüceltmekle arayarak boşuna zaman kaybedersiniz.
ittihatçıların düştüğü, biraz da itildiği tuzağın, bir nedeni de tarih bilgisinden yoksun oluşlarıydı.
Örneğin Büyük iskender'i incelemiş olsalar, belki de böyle bir "yerel"cilik tutkusuna o kadar kapılmazlardı.
* * *
Büyük iskender, bundan tam iki bin üç yüz yıl önce yaşadı. En büyük başarısı uygarlık tarihinin en aşılmaz metropolü olan iskenderiye kentini kurmasıydı.
Ve bu kentin özelliği de yerel değil, evrensel oluşuydu. O kentte önce Makedonyalı, sonra Romalı askerler; Mısır rahipleri, Yunan zenginleri, Fenika denizcileri, Musevi tacirler, Hindistan ve Kuzey Afrika'dan gelme gezgincilerle sarmaş dolaş bir arada yaşarlardı.
Büyük iskender'le generalleri tarafından geliştirilen kentin en büyük niteliği, insan bilgisine verdiği önemdi. iskender, çok geniş bir anlayışla, insan bilgisinin kanatlanması için yerli yabancı her türlü insanlık kültürene kollarını açmıştı. Askerlerini Hintli ve iranlı kadınlarla evlenmeye teşvik ederdi. iskenderiye'de bir sentez oluşturmaya başlayan toplumların değişik tanrılarına saygı gösterir, az rastlanır türdeki canlı ve bitkilerden koleksiyonlar yapardı.
Kurduğu kentin dünyanın ticaret, bilim ve kültür merkezi olmasını istiyordu, bunun için de hiç bir fedakarlıktan kaçınmıyordu. Kentin caddeleri otuz metre genişliğinde, anıtlarla donanmış, mermer caddelerdi. Gerek kendi anıt kabri, gerek yeryüzünün yedi harikasından biri sayılan iskenderiye Feneri'yle iskenderiye, kent mimarlığının da bir şaheseriydi.
* * *
Kent kitaplığı ise, bir daha insanlığın yerine koyamayacağı bir değerdeydi. Bu kitaplıkta o çağın en büyük fizikçileri, edebiyatçıları, matematikçileri, felsefecileri ve doktorları çalışırdı. ilk kez insanlık, dünyayı sistemli olarak derinliğine o kitaplıkta incelemeye başlamıştı.
Herophile, aklın merkezinin kalpte değil, beyinde olduğunu orada kanıtlamıştı. iskenderiyeli Heron da, çarklarla işleyen bir trenle, buharla çalışan bir motorun şemalarını orada çizmiş ve "otomatlar" adıyla robotlarla ilgili ilk kitabını orada yazmıştı.
iskender'in dahi, bir çan içinde Kızıldeniz'in dibine indiği söylenir. Doğrudur, yanlıştır, inmiş de olabilir pekala...
* * *
iskenderiye uygarlığının mucizesi, Aristo'nun ünlü öğrencisi Büyük iskender'in, yerel ve evrenselden, dinamik bir sentez çıkarmayı başarmış olmasıdır. Günümüzün süperlerinden, Avrupa'sına; Kuzey ülkelerinden, Japonya'sına kadar her büyüklük, evrensel bir sentezin sonucudur. Osmanlılarda dahi kendine özgü böyle bir sentez vardır.
ittihatçılar öncelikle bu sentezi reddederek, geçit vermez bir çoraklığın politikasına saplanıp kalmışlardır. Yerellik, evrensel sentezlerden ürkenlerin sığındığı bir oyun alanıdır. Büyük iskender gibiler ise, iskenderiye gibi bir uygarlığın ancak evrensel sentezlerden çıkabileceğini görmüş kişilerdir. Yereli evrensellikle bir potada kaynatma ortamları oluşmadıkça, çağdaşlığa varma olanağı yok gibidir