mustafa kemal atatürk din hakkında söyledikleri

entry8 galeri
    7.
  1. Sırf bilgi sahibi olmadan fikir üreten @5 ve @6'ya cevap vermek için üye oldum.

    @5 Öncelikle Atatürk'ün dini kullanmaya ihtiyacı yoktu. Kendi gönlündeki yönetim biçimini uygulamaya sokan bir insandan bahsediyoruz, 2002'de halkın %37'sinin oyunu alarak iktidara gelen Erdoğan'dan bahsetmiyoruz. Kur'an-ı Kerim'in Maun suresinde Allah'ın, müslümanlardan istendiği gibi Atatürk'ün dinde riyaya sapmamış olması; yani insanların taktirini kazanmak için ibadetini gösteriş aracılığı olarak kullanmamış olması onu dinsiz yapmadığı gibi dini kullandığı anlamına da gelmez.

    Sık sık cümlelerinde "Büyük Türk milleti" ifadesini kullanan Atatürk'ün, Cumhuriyet'i ilan ettikten sonra dini söylemlerini keserek, üstüne basa basa "büyük" sıfatını atfettiği milleti kandırdığını, bunun içinde dini kullandığı anlamına gelen şeyler söylemişsin. Halbuki Atatürk Cumhuriyeti ilan etmeden önce 16 Ocak 1923'te açık açık, "Bu devletin halife ile alaka ve münasebeti yoktur. Halkı kendi halinde terk edersek bir adım ileri atamayız. inkılabın kanunu mevcut kanunların fevkindedir." diyerek halifeliği tanımadığını açıkça ifade etmiştir. Cumhuriyetin ilanı 29 ekim 1923'ü, Halifeliğin kaldırılması ise 3 Mart 1924'ü bulur.

    "Cumhuriyetin ilanıyla birlikte dini söylemleri kesildi" diyorsun bu gerçek mi yoksa yalan mı şimdi anlayacağız...

    Mustafa Kemal, Hâkimiyeti Milliye Gazetesi’nde yayımlanan 1937’deki Nutkunda Filistin’e dışarıdan müdahale edilemeyeceğini ve el sürülemeyeceğini, “Mukaddes toprakların islam hâkimiyetinde kalması için; bugün kanımızı dökmeğe hazırız” diyerek belirtmiştir.

    Atatürk, Nutk'un ilerleyen bölümlerinde ise şunları söylemiştir:

    “Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kâfi derecede güvenip kudretimizi bildiğimiz için islamiyet’in mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hıristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki, buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve islamiyet’e lakayt olmakla ittiham edildik. (haksız ve alakasız şekilde suçlu gösterildik.) Fakat bu ittihamlara rağmen, Peygamber’in son arzusu olan; “mukaddes toprakların daima islam hâkimiyetinde kalmasını” temin için, hemen bugün kanımızı dökmeğe hazırız. Cedlerimizin, Selahaddin idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri toprakların yabancı hâkimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, Allah’ın inayeti ile kuvvetliyiz. Avrupa’nın bu mukaddes yerlere temellük etmek (işgal edip mülküne geçirmek) için yapacağı ilk adımda, bütün islam âleminin ayaklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur.”

    Yine bu sözlerin söylendiği sene 1937'de Atatürk SUNNi ve Şii devletleri birleştirerek, Sadabat Paktı ile saldırmazlık antlaşması imzalamıştır. Bu, bugün müslümanları sunni-şii diye birbirine düşürmeye çalışan mason localarının işine gelmeyen bir durum olduğu gibi dini yararlılığı da yüksek bir mevzudur.

    Sonuç olarak tüm bu bilgiler ışığında senin tarih bilmediğini, tarihi bilmediğin yetmezmiş gibi birde tarihçi edasıyla "Atatürk Cumhuriyeti ilan ettikten sonra dini söylemlerini kesmiştir, bir nevi dini kullanmıştır" diyerek insanları aldatarak millet içinde nifak ve bozgunculuk çıkardığın sonucu ortaya çıkmaktadır. Kur'an-ı Kerim'in bir çok ayetinde nifak ve bozgunculuk çıkarmak aleyhinde ayetler bir yana, bir müslümanın müslümana "dinsiz(kafir)" demesi eğer dinsiz dediği kişi dinsiz değilse, kişinin kendisini küfre saptığı için dinden çıkararak dinsizleştirir. Bu durumda sen kafir olmuş oluyorsun.[1]

    [1]: Ebû Zer radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

    "Kim bir adamı ey kâfir diye çağırır veya ona ey Allah'ın düşmanı derse, o adam da böyle değilse, bu söz, söyleyenin kendisine döner."

    Buhârî, Edeb 44; Müslim, Îmân 112

    ...

    @6 Eveet. Gelelim sana...

    Atatürk kesinlikle dindar değildi diyorsun. Eğer senin dindarlıktan anladığın, ibadette gösterişte bulunmaksa sen dindarlığı çok yanlış anlamışsın. Eğer dindarlıktan anladığın bu ise, elbette Atatürk'ün böyle bir dindarlığı söz konusu olamaz. Netice itibariyle ibadet, insanların taktirini kazanmak için değil, Allah'ın taktirini kazanmak için yapılmalıdır. Bu durum dinin kaynağı olan Kur'an-ı Kerim, Bakara 271'de "Gizli sadaka daha iyidir"; Araf 55'te "Rabbinizi gizli çağırın, sessiz çağırın"; Araf 205'te ise "Rabbini içinden zikret" şeklinde gayet açık bir şekilde ortaya konmuştur.

    Hadisi şeriflerin yazılı olduğu Buhari'de ise "Kıyamette, Allahü teâlânın himayesine aldığı yedi kişiden biri, sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar, sadakayı gizli verendir.", "Farzlar hariç, namazı evde kılın; evde kılınan namaz daha hayırlıdır." denilmiştir.

    Hilafet meselesine gelince...

    Öncelikle hilafet'in işe yaramadığı 1. dünya savaşında görülmüştür. Osmanlı topraklarını kaybettikten sonra, ingilizlerle işbirliği içerisine giren Müslüman Arap'ları karşısında görmüştür. ikincisi 1918-1922 tarihleri arasında Halifelik makamı ingiliz kontrolü altında gerçekleşmiştir. Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ebu Bekir gibi yüksek irade sahibi insanların makamının 20. yüzyılın başlarında ne hale geldiği, sömürge devletlerinin bunu nasıl kendi çıkarları doğrultusunda kullandıklarını Atatürk tecrübe etmiş ve kaldırmıştır. Bu sizin sandığınız gibi dine yapılan bir saldırı değil, aksine dine yapılan bir hizmettir. Ki hilafetin kaldırılmasına en çok çıkan ingilizler olmuştur. Zira milyonlarca insanı kontrol etmektense 1 kişiyi kontrol etmek daha kolaydır.

    Osmanlıcılık meselesine gelince, Atatürk övülecek padişahı benimsemiş; övmüş, yerilecek padişahı da yermiştir. Ancak Osmanlı'nın yönetim biçimini yanlış bulmaktadır.[2]

    [2] “Nerde Fatih, Yavuz, Kanuni, üçüncü Selim gibi hükümdarlar! Son devir Osmanlı padişahları hep cahil ve zavallı kimseler. Kendileri cahil oldukları için de memlekete düzen verebilecek vezirlere asla tahammül edememişler, memleketi bu hale sürüklemişlerdir. Abdülmecit Mustafa Reşit Paşa’dan, Abdülaziz Ali ve Fuat paşalardan, Abdülhamit Mithat Paşa’dan, Hüseyin Avni Paşa’dan daima korkmuştu. Sıkışık zamanlarda onları sadarete layık görmüşler, tehlikeyi atlattıktan sonra Mahmut Nedim gibi dalkavukları, hırsız ve uğursuzları işbaşına getirmişlerdir. Şunu iyi bilelim ki: Mithat Paşa sağ olsaydı, Hüseyin Avni Paşa öldürülmeseydi ne ordumuz ne de donanmamız bugünkü hale düşerdi. Akdeniz’de ikinci durumda olan donanmamız Karadeniz’de Ruslar’a herhalde dersini verecek 1877-1878 seferinde Ayastefanos’a kadar çekilmeyecektik. Türk-Yunan Savaşı’nda bu donanmayı haliçten çıkarmayacak hale getirmek suç değil midir? Millet padişahından neden hesap soramamalıdır?Bir hıyanet olan bu hareketlerde bulunan bir insanı Fatihlerin, Yavuzların torunu olarak kabul etmek mümkün müdür?”

    -Mustafa Kemal, 1901 (Harp Okulu Öğrencisi iken)
    (Asım Gündüz, Hatıralarım, istanbul, 1953, s.14 vd.)

    Sonuç şimdi burada benim aklıma Hz. Ömer'in "Dininizi iyice öğrenip öyle yaşayın, yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz" sözü aklıma geliyor. Anlaşılan o ki siz dinini bilmeyen ve gaflet içerisinde yaşadığını din zanneden kimselersiniz.

    Mustafa Kemal Atatürk, Erdoğan gibi namaz kılarken fotoğraf çekip bunun dev poster halinde miting meydanlarına asmadığı için dindar olmadığı anlamına gelmez. Sen dindarlığı çok yanlış anlamışsın.

    Siyasi görüşünüz ne olursa olsun, isten Fatih'i ister Attila'yı daha çok sevin, dininiz ne olursa olsun sizin gibi yalan yanlış şeyler konuşarak milletin içinde nifak ve bozgunculuk çıkarark insanları birbirlerine düşüren sizler yahudilerin ve batılı sömürgelerinin en iyi işgal askerlerisiniz.
    0 ...