çok sık tren yolculuğu yapardım birkaç sene önce. hala trenle seyahat ediyorum gerçi. tren seyahati nasıldır bilir misiniz? istasyona girdiğinizde bir heyecan dolar içinize. o kalabalık, o tarifsiz değişik koku, telaşlı insanlar. sizi de heyecanlandırır hepsi. ardından bi sigara yakar treni beklersiniz. yeterince sigara var mı diye kontrol ettikten sonra trene binersiniz. içeride her yaştan her çeşit insan vardır. koca koca valizler taşınır ellerde. koltukların üstündeki bölüme koymaya çalışırlar o ağır valizleri. yaşlılara yardım edersiniz siz de. sigarayı liseliler gibi tuvalette içersiniz, kondüktör yakalasa affetmez çünkü, basar cezayı. restorana girersiniz, bir kahve alır kitabınızı okursunuz. sık sık tren seyahati yapınca artık tanışır olursunuz garsonlarla. bi tane şef garson vardır, bir tane de çırak. saat 22:30'da bi servis olur, bir de sabah 07:00'da. onun dışında restorana gitmek zorundasınız bir şey alacağınız zaman. sizi trende gördüklerinde "ne vereyim abime" demeden direkt kahve getirirler artık. işte o genç garsonun adı muhammed'di mesela. saatler geçer, uyuyamazsınız o küçücük koltuklarda. deve kadar boyunuz, eşek kadar bacağınız vardır çünkü. ama canınız hiç sıkılmaz. radyo, kitap, sigara. bunlar bir süre sonra sıkar insanı ama çevreyi izlemek sıkmaz. afyon garı enteresandır mesela. afyon'da tren 20 dakika durur. çıkıp açık havada bi sigara içersiniz. size orada saati soran biri mutlaka olur. saat 03:00 olmuştur ve anadolu ayazı vardır. her istasyonda mutlaka çeşme bulunur. sigara bitince gardaki çeşmeye ağzınızı dayayıp su içersiniz. niye? olm bu bi gelenek lan. ciddiyim, o musluklar gar ilk yapıldığından beri olur. yüz yıllık gelenek nerdeyse. valla lan komik ama gerçek bu. * tan ağırırken içini bi mutluluk kaplar. birazdan soma'ya gireceksiniz. sonra manisa, ahmetli, salihli, turgutlu. heyecandan gözünüz açılır artık tamamen. çünkü o yolculuğun sonu sevdiğine gider. günler geçmiş, saatler de geçmiş. yalnızca birkaç saat kalmış aşık olduğunuz kadına sarılmaya.
ve mutlu son. basmane garına gelmişsinizdir. gözler uykusuzluktan kıpkırmızı olmuş, kimin umrunda? az sonra dünyanın en güzel kızını göreceksin umuduyla çankaya'ya doğru yürürsünüz.
hahh. işte burada türk kızının o alıştığımız huyları yüzünden her şey son cümledeki kadar romantik olmuyor. * saat sekiz buçukta buluşacağız dediniz, saat sekiz buçuk olur, hatun hala hazırlanmadığını söyler. * gidip bi çay için, bi poğaça yiyin. birazdan ikinci çayı içeceksiniz çünkü o hatun, türk kızı olmanın gerekliliğini yerine getirip sizi bi saat daha bekletecek. * bekleyin. bir hafta beklemişsiniz, bir saatin lafı mı olur yahu? *
güzeldi işte kısaca. özlüyorum. aynı heyecanı arıyorum. hem bende, hem onda olan o heyecanı.