Bizzat şahit olmadığım, ama, sevgili Üstadımdan, Yerebatan Caddesi ile Alayköşkü Caddesinin kesiştiği köşede, şimdi yerinde bir işhanının yükseldiği iki katlı küçük binanın, birinci katındaki Büyük Doğu idarehanesinde dinlediğim bir anıyı nakledeceğim.
Bir yandan, aylık, BD-RAPOR kitapçıklarını Necip Fazıl ve Dostları imzasıyla yayına hazırlarken, bir yandan Büyük Doğunun günlük gazete olarak neşrinin altyapısı ile meşgulüz Sanırım, Aynadaki Yalan isimli romanının ilk basımı için gelen dizgilerin tahsisi ile meşgulüz Masasında oturuyor, ben masanın önündeyim Masada dizili formalar Geçerken uğradım tarzında gelen ve Üstadımın sohbeti kısa keserek uğurladığı bir ziyaretçinin arkasından; gözlüklerinin üzerinden bana bakarak:
-Yalçın dedi.
-Buyur Üstadım
-Biliyor musun, bana, mesele denebilecek bir mesele ile gelecek insanların hasreti içindeyim Ben geldim!.. Hoş geldin!.. O kadar Bana bir meseleyle gel Meselesi olan adam gelsin bana
- .
-Bir gün, sabah erken saatlerde, evimin kapısı çalındı Hayırdır inşallah
Açtım Karşımda bir adam
-Selamünaleyküm Aleykümselam Ben falanca Evet?.. Sizi görmeye geldim. Mesele neydi? Hiç Sadece görmeye geldim. Sadece görmeye mi?.. Evet. (Yüzünü sağa dönerek sol profilden, sola dönerek sağ profilden ve sonra cepheden adama gösterişini tarif ederek) Gördün mü?.. Evet Haydi uğurlar olsun!.. Bana, benim için değil, meselem için gelsin, gelecek olan!..
Sesi, bugün gibi kulaklarımda
Ve, 18 yıldır, meselesini soluyanlar hariç; bir sürü adam, her yıl dönümü, ömrünü verdiği mesele yerine Onu konuşuyor, Onu anlatıyor, kendilerini pazarlıyorlar
Mekanı cennet olsun.