Güncel bir misafirlik, yahut gönülsel bir yakınlık ısısının gösterisi olarak sunulan bir buket çiçek...
Acaba öyle bir sunu tutkunu olanların babalarında da, büyükbabalarında da aynı tutku var mıydı?
* * *
Bendeniz ne dedem Hasan Paşa'nın, ne üst düzey bir bürokrat olan babamın eve bir buket çiçekle geldiğini hiç hatırlamıyorum.
Üstelik bir tanesinin Almancasıyla, ötekinin Fransızcası da mükemmeldi.
Yani efendime söyleyeyim, iyi öğrenimlerden geçmişlerdi.
* * *
Karagöz'le Hacivat'ın gölge gösterilerinde, elinde bir buket çiçekle ortaya çıkan Tarçın Bey; çıtkırıldım, cılız bir "alafrangalık" özentisiydi.
Heybeliada'da eşekle tura çıkıldığında, eşeği koşturmak isteyince "ha babam, ha babam" demek yerine; çıtkırıldımlığından ötürü "ha pederim, ha pederim" diyecek diye, alaya alınan tiplerdendi.
* * *
Halk edebiyatı, Tanzimat'la geliştirilmek istenen yapıştırma "alafrangalık"ı ti'ye alıp durmuştu.
* * *
Tarıma dayalı feodal bir yapılanmadan, endüstriye dayalı bir burjuvalaşmaya geçilmedikçe; "alafrangalık" özeni, bir burjuva taklitçiliği olarak kalıyordu.
Ve kadınlar; sözlüyken de, nişanlıyken de, evliyken de, -vazgeçtik etli şaraplı lokantaları- bir buket çiçekten bile yoksun kalıyorlardı.
* * *
Türkiye nüfusunun yarısı, hatta yarısından biraz daha fazlası kadın...
Doğum yıldönümlerinde, evlilik yıldönümlerinde, eşleriyle tanıştıkları günün yıldönümlerinde; varlıkları, bir buket çiçekle bile değerlendirilmemiş olan kadınların sayısı acaba kaç milyon?
* * *
Tamam, "biz erkek milletiz" anladık da...
Ancak böylesi bir tanımlama, "biz kadınsız bir milletiz" anlamına da gelebilir ki; gerek seksolojik açıdan, gerek sosyolojik açıdan çok garip düğümler çıkarabilir ortaya...
"Vatanı ve milletiyle devletin bölünmez bütünlüğü" ilkesi de; yeterince bir filit olmaz, genç kuşakları da içine çeken böylesi ruhsal bir bataklığa.
* * *
iskenderiye kentiyle, sonradan yakılan iskenderiye kitaplığını da kurmuş olan Aristo'nun öğrencisi Makedonya Kralı Büyük iskender, 2300 yıl önce ordusuna:
- Yabancılarla evleniniz, emrini vermişti.
Neden vermişti ki böyle bir emri?
Geleneksel kısır bir çember içinde kokuşup kalınmaması için mi?
* * *
Yıllar önce:
- Bir gün bizim köylerde de tenis oynanacak, diye yazmıştım.
Böyle bir öngörü hem çok yankılanmış, hem de bir hayli yadırganmıştı.
* * *
Tatil yörelerine dönüşen eski köylerde, çoktan yaygınlaştı tenis kortları.
Ama henüz ömürleri boyunca bir buket çiçek bile almamış olan kadıncıkların, elbet bir fotoğrafları bile yok tenis raketleriyle.
Ama onların kız torunları, yahut torunlarının kız çocukları...
Tenis raketli fotoğraflar, çoğalacak onların arasında da...
* * *
Güneydoğu sınırlarımızın garipliği ve dandikliği nihayet geldi işte gündeme...
Bir süre sonra "istiklal Mahkemeleri"yle ilgili karar ve belgeler de gelir gündeme; Prens Sabahattin'in "adem-i merkeziyetçi" görüşleri de; "Celalî baş kaldırıları"nın dökümleriyle nedenleri de...
* * *
Bu arada, özellikle kent ve kentleşmeye başlayan eski köylerde çiçekçi dükkânlarıyla, kaldırım çiçekçileri de arttıkça artmakta...
* * *
Acaba ilk çiçekçi dükkânı ne zaman açılmıştı istanbul'da?
Çiçekçi dükkânlarının tarihi üstüne yapılacak bir belgesel, çok pencereler açacaktır "çağdaşlaşma çabaları"nın, "suyuna tirit"likten ne kadar kurtulup, kurtulmadığına...
* * *
Ve kadınların, "kadınlar olmasaydı öksüz kalırdı şiirlerim" diyen şairin mısralarından sıyrılarak; toplumun çağdaşlık bayrağında, hödüklüğü eriten bir maya olmaya ne kadar başladığına...
* * *
Ah keşke yaşayan bütün kadınlara birer buket çiçek gönderebilseydim; kendim de dahil, erkeklerin bir türlü onlara layık bir düzeye gelemediğini belirten bir kart da iliştirerek...
* * *
Enseyi karartmayın.
Yarım yüz yıl geçmeden, aldıkları bir buket çiçeği vazolarına yerleştiren kadınların da, tenis oynamaya başlamışların da sayısı o kadar artacak ki...
Şayet bizim kuşağın babaanneleri onları görebilse, kesinlikle bir kez daha yutarlardı küçük dillerini...