dün izlediğim ve izlemekte son derece geç kaldığımı bana fazlasıyla hissettiren paylaşım ve dostluk temalı özellikle geçmiş yaşantılarda sıkıntılar çözümlenemese de, hayata binaen çok ağır darbeler alınsa da hayat bir şekilde dostlarla ve dostluklarla gayet bilindik / aşina ve rutin şekilde akıp gidiyor söylemini fazlaca düşündüren finaliyle, genel olarak hayatın içinden ölüm olgusunun etrafında şekillenmiş, aynı zamanda da dram içeriğinin yanında gülümsetebilen 2007 yapımı olmuş bir ferzan özpetek filmi.
film izler izlemez 2 mevzuyu düşündürdü bana. bunlar azcık spoiler şeysiyle söyle betimlenebilir.
--spoiler--
lorenzo'nun ölümü sonrası anne ve babanın apar topar gelmesi sadece gelmeden öte mana taşımıyordu. yani dostluk mertebesi böyle zamanlarda daha da anlaşılır oluyordu. zira iyi bir dost insana anne ve babasından dahi yakın olabilirdi. ki film bu anma olgusunda bu sağlam insansı tavrın altını çiziyordu. lorenzo hakikaten yalnız değildi. anne incir çekirdeğini doldurmaz söylemleriyle kafa ütülerken baba başta davide olmak üzere tüm dostlarına şükran borçluydu ve mutluydu. nitekim davide acının büyüğünü yaşıyordu. ve film bu hissiyatı seyirciye fazlasıyla aktardı.
--spoiler--
--spoiler--
özellikle roberta'nın lorenzo'yu yatağında görmeyip eve gidememesi ve ölüm akabinde hayali bir tasvirle onu hayatta görmek istediği şekilde hafızasına kazıması takdire şayan bir incelikti. aynı şey gibi... anne ve baba kavga ederler. ufak kız bunun ne denli ciddi boyutta olduğunu anlar yani durum onun gözünde boka sarmıştır. ve ufak kardeşine durumu izaha kalkışır. berbat bir kompozisyonla rezil ve zekice bir senaryo hazırlar. bu minimal hikaye ebeveynlerin ayrılmasının çocuklar nezdinde ne ifade ettiğini mükemmel yansıtmış.hatta buna bir başka ayrıntıyla psikologta olsa bir insan gayet insansı bir dürtüyle burnunun ucuna kadar dolabilir diyen bir sahne daha mevcut. neval ( serra yılmaz ) angelica'yla dertleşmeye çalışırken angelica'nın hızını alamaması ve aslında bayağı kırıcı olması film konseptine uygun düşmüş.
işin dostluk mertebesinde güneşli pazartesiler veya güle güle gibi başarılı ve naif bir anlatım sergilenirken yaşanmış ilişkilerin karmaşası ve sonuçta varılan dostluk mertebesi kendince ilişkilerin özgürce ve relax bir şekilde değerlenmesini yansıtarak pedro almodovar sinemasına dek uzanmamıza vesile oldu.
davide'nin uçurum sahnesi özgün değildi. davide'nin üzüntüsünün yoğunluğu açısından tercih edilmiş gibi olsa da biraz klişe biraz da zorlamaydı. ben lorenzo'nun yanında hastanede oturan malum çetemizin (dostların) yanından geçen kadının telefonda aldığı kötü haberin ardından grubun o alanı terk etmesi gibi incelikleri şahsen uçurum sahnesine tercih ettiğimi söyleyeyim.
hala izlememişler varsa ruh haliniz azcık buhranlıysa benim gibi nice çıkarımeşliğinde içinizin burkulmasına fırsat vererek hatta bundan tat alarak izlenmeli bir ömür yetmez.
son tahlilde kafi darece bir ilişki acısı içeren:
--spoiler--
-ben aşığım.
-biliyorum, uzun zamandır öylesin.
-çok da uzun zaman olmadı.
...
-ilk nerede aşık olmuştun, ilk görüşte değil mi?
-evet... bardaydı...
-bar mı, biz ilk kez amfide karşılaşmamış mıydık?
-evet, ama ben senden bahsetmiyorum!
--spoiler--
hatta en güzellerden biri olarak / cinsel yönelimin doğallığına binaen:
siz de onlar gibi misiniz?
-nasıl yani.. kederli gibi mi?
-hayır canıım..gay..
-oa hayır.. ben ibneyim!
-ahauauha...
-benimkisi eski usül... **